AKP’nin sürdürülebilir olmayan politikaları
Son gelişmeler, AKP yönünden zamanın çok hızlı akmaya başladığını gösteriyor. ABD-AKP ilişkilerinde Gezi olaylarıyla başlayan eleştirel hava, değişik yöntemlerle devam ediyor. Sisi’nin darbesiyle Türkiye-Mısır ilişkileri ifrattan-tefrite savrularak koptu. Mısır’daki darbenin arkasında İsrail olduğunun ifade edilmesi -özüre rağmen- Türkiye-İsrail ilişkilerini oksijen çadırında tutmaya devam ediyor. Suriye’deki iç savaş, Türkiye’ye sığınan mülteciler derken Türkiye-Suriye ilişkilerinde durum, tam anlamıyla kaosa savrulmuş durumdadır.
Son olarak iki önemli sorun daha çözülmemiş sorunların arasına dahil edilmiş bulunmaktadır: Birisi, Çin’den alınması düşünülen füzeler, diğeri ise Hakan Fidan’la ilgili iddialar.
Diğer yandan küresel mahfillerin bölge ülkeleriyle olan ilişkileri de AKP iktidarının izlediği politikaların aleyhine işlemektedir. Bu bakımdan ABD’nin bölgede değiştirdiği tavır çok önemli sonuçlar doğuracak gibi görülmektedir. ABD, açıktan; İran’ın yeni yönetimiyle doğrudan ilişki içine girmiştir. Irak’taki Maliki yönetimi ve Esad rejimiyle ABD yönetimi arasında ilişkiler olumlu yönde ilerliyor. Bütün bu gelişmeler, Türkiye’nin elini bölgede giderek zayıflatacak niteliktedir.
Amerika ve Avrupa’da, AKP’ye dair içten içe güçlenen bir güvensizlik olduğu da açıktır. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin onca zaman bekleyip de sonunda Kemal Kılıçdaroğlu ile uzun bir görüşme yapması rutin bir görüş/alışverişi değildir.
Bu gelişmelere karşın Türkiye’nin ise Suriye ile ilişkileri kanlı/bıçaklı, Irak ile ilişkileri gergin, İran ile ilişkiler ise karşılıklı güvensizlik temelinde yürüyor. Mısır ile ilişkiler de Sisi yüzünden berbat denecek haldedir. AKP bölgede Türkiye bir yana, İsa’ya da Musa’ya da yaramayan bir siyaset izliyor.
Bu gelişmeler sonucunda birden bire ‘bayram değil seyran değil nereden çıktı?’ denilecek türden bir Hakan Fidan olayı çıktı.
Yandaş kalem ve kesimler “Fidanlarını söktürmeyeceklerini”, başkalarına da “yedirmeyeceklerine” yönelik ucuz ve uçuk savunmalara geçtiler.
Teröristbaşı da onlarla aynı kanaatte olduğunu açıklamıştı. İmralı’dan sızan tutanaklarda Öcalan, Fidan için şöyle demişti: “Nihai tasfiye operasyonları yaptılar... Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ’bu darbedir’dedim... Darbeyi önledim... ‘MİT’i düşürseydiler. Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı.’ Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan’a gelecekti... Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım.”
Washington Post/Wall Street Journal’da Hakan Fidan aleyhine çıkan yazılar üzerine ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, şöyle diyor: “Hakan Fidan sadık, yetenekli, yeterli ve kararlı bir üst düzey Türk bürokratı. Onunla çalışmak benim için ayrıcalık ve keyif.”
Hakan Fidan’ın Öcalan ile ABD’li Büyükelçinin birlikte çalışmaktan keyif aldıkları bir şahıs olduğu açıktır. Fidan aleyhinde yazılan yazıların dikkatleri dağıtmak ve başka bir yöne çekmek amacına yönelik olmaktan başka bir mesajı yoktur.
Büyükelçi Ricciardone, Türkiye’nin Çin’den almayı planladığı füzeler konusunda ABD’nin kesin tavrını şöyle ifade ediyor: “Füzeleri üreten şirkete karşı ABD’de yaptırım uygulanması konusunda iki yürütme kararı ve bir de kanun var.”
Başbakan Erdoğan ise “Biz Yüksek Kurul olarak kararımızı verdik. Şimdi SSM ile Çin tarafı ayrıntıları görüşüyor. Bu aşamadan sonra ancak Çin vazgeçerse ihale süreci durabilir” demekte. Başbakan Erdoğan, konunun bağımsızlık sorunu olduğuna dikkat çekerek şöyle diyor: “Biz bağımsızlık hakkımıza müdahale ettirmeyiz. Ekonomik bağımsızlık konusundaki hakkımıza da müdahale ettirmeyiz.”
Bu sözler ve aşamadan sonra Başbakan Erdoğan’ın Çin’den füze alımı konusunda geri adım atması demek “bağımsızlık” konusunda geri adım atması demektir. Zikzaklarına alıştığımız AKP iktidarının böyle bir zilleti ve fiyaskoyu Türkiye’ye yaşatmaması gerekiyor. AKP’nin sürdürülemez politikalarını nereye kadar götürmeye çalışacağını yaşayarak göreceğiz.