AKP’nin siyasi ömrü
Kitlelere hükmeden siyasi hareketlerin içinde çok çeşitli mizaç, karakter ve meşrepten insanlar vardır. Söz gelimi; sadakati liyakate tercih edenler, körü körüne egosuna bağlı olanlar, dar kafalılar, otorite heveslileri, kendi çıkarlarını genel çıkarın üstünde tutanlar, statükoya meydan okuyanlar, başı önde emir almaya hazır olanlar, pek sık görülmese de kendisini aşmış geniş görüşlü sempatizanlar vb. Bütün bu insanlar siyaset ve fikir sahnesinde kendilerine verilen rolleri oynarlar.
Doğada olduğu gibi siyasette de her iktidarın zamanı gelince bir başka dinç ve diri iktidarla yerini değiştirmesi yanılmaz bir yasadır. Pareto, bunu şöyle açıklar; “Her elit grup, kısa veya uzun bir süre sonra tarih sahnesinden silinecektir. Bunun sebebi, elit grubunun yükselmesini sağlayan niteliklerin zamanla kaybolmasıdır.” AKP gibi yükselmesi ya da iktidar olması tamamıyla siyasi ortam ve şartlara bağlı olan bir parti için bu kural iki kez geçerlidir.
İktidardan gidenler toplumun birliğine, ülkenin varlığına sağladığı ya da sağlayamadığı fayda ile orantılı olarak tarihin hafızasındaki yerini alırlar.
Halbuki Türkiye’de siyaset, geleneksel olarak bir “değer” olmaktan çıkmış, menfaatleri maksimize kılma aracı haline gelmiştir.
Belirli bir ideali, projesi, tezi, değerler sistemi, iddiası ve programı olmayan “oportünist” kişiliklerle teçhiz edilmiş AKP kadroları, ülkenin kaderi üzerinde on üç yıldır söz sahibidir. İddiasız, idealsiz, yetersiz, yeteneksiz ve duyarsız bu kadrolar Türkiye’nin millî davalarına ve millî değerlerine telafisi imkânsız zararlar vermiştir.
AKP, Türkiye’de iktidar olmanın yolunun Brüksel’den, meşruiyetin yolunun da Washington’dan geçtiğine inanmaktadır. Bu nedenle BOP’un eş başkanlığını AKP üstlenmiştir. AKP’nin yalnız genel başkanı değil bütün kadroları küresel güç odaklarının sempatisini kazanmak ve onaylarını almak için “Millî Görüş gömleğini çıkarmış”, “milliyetçiliği ayaklar altına” almışlardır.
Halkın oyuyla iktidara gelmiş olan AKP, iktidarını sürdürmeyi AB ve ABD’nin desteğine bağlamış, gerçek anlamda milletten ve millî politikalardan kopmuştur. Bu yüzdendir ki yabancı menfaatlerini içselleştirmiş bazı AKP’li yöneticiler adeta Kıbrıs’a ABD, Güneydoğu’ya Öcalan, Irak’a Barzani gözüyle bakar hale gelmiştir.
AKP iktidarı için en büyük handikap ilkesizliktir. Hangi “norm”u, “değer”i ya da “standart”ı kullandığı bilinmeyen AKP iktidarı bölgede düzene değil “kaos”a neden olmuştur. Esasen referanslarını şartlara göre revize eden ilkesiz AKP kadrolarının, bağımsız ve etkin bir siyaset yürütmesi imkânsızdı.
AKP, iktidar uğruna fikirlerden, inançlardan ve ilkelerden vaz geçmek gibi sapkın bir yol tutmuştur. AKP iktidarı kimlik, güven ve tutarlılık sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin en temel sorunları karşısında bile yetkililerin açıklamalarının birbirinden farklı ve tutarsız olmasının temel nedeni budur. Bunun üzerine güç zehirlenmesi ve yetersizlik de eklenince AKP iktidarının bugünkü manzarası ortaya çıkmaktadır.
Diğer yandan AKP iktidarının Libya, Suriye ve Mısır’la ilgili bütün öngörüleri yanlış çıkmıştır. Ülke ve bölge meseleleri konusunda birbiriyle çelişen oportünist siyaset izlemiştir.
AKP iktidarı, Türkiye sınırına 38 kilometre mesafedeki Süleyman Şah Türbesi’nin üzerinde bulunan vatan toprağını koruyamamıştır. Ege’deki adacıkların Yunanlılar tarafından işgal edilmesini sineye çekmiştir. İsrail, denizde gemisini, Suriye, havada uçağını vurmuştur. AKP iktidarının bütün bu olaylar karşısında tutumu pişkince ve utanç vericidir!
AKP, firavun yetkili bir başkanlık otoritesi ile çıkar dağıtan bir mekanizma sayesinde bugünlere gelebilmiştir. Gelinen bu aşamada bütün suni teneffüs ikmallerine ve baskılara karşın AKP, yolsuzluk, yorgunluk ve yıpranmışlık ile malul haldedir. Kendi kendini tekrar etmesi bunun kanıtıdır. AKP siyasi ömrünü tamamlamış, futbol tabiriyle uzatmaları oynamaktadır!