AKP’nin korkusu ve öfkesi
Son otuz yıldır Türkiye’de siyasetin dili, liderlerin üslubu ve kitlelerin öfkesi hiç bu dönem kadar keskin olmamıştı. Siyaset meydanlarında liderlerin üslupları giderek sertleşiyor, siyasetin sınırları zorlanıyor. Bu durum vatandaşları geriyor. Seçim arifesinde toplumsal kesimlerin kafasını karıştırıyor ve insanları önünü göremez hale getiriyor. Siyasi gerilimin ve öfkenin nedeni ise iktidarın tutumudur.
Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele için iş başı yaptığını ifade eden AKP iktidarı, on bir yıllık tek başına iktidarının sonunda Türkiye’yi yolsuzluklar, yoksullar ve yasaklar ülkesi haline getirmiştir. Muhalefette iken yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini söyleyenler iktidar olunca riya, rüşvet ve rant kavgasına tutuşmuşlardır. AKP iktidarı sürecinde “3 Y”, yerini “3 R” ile değiştirmiş oldu.
On bir yıllık iktidar sonunda AKP söylemde karşı olduğunu eylemde yapar hale gelmiştir. Sonuçta iktidar AKP’yi bozmakla kalmamış aynı zamanda dönüştürmüştür de...
30 Mart seçimleri öncesinde toplumun hiç olmadığı kadar tedirgin, kızgın ve gerilimli olmasının nedeni budur. Halkın bir medyaya yansıyanlara, 17 Aralık’ta ortaya dökülenlere bir de Tayyip Erdoğan’ın söylediklerine baktığında, öfkesi daha da artmaktadır. İktidar ve çıkarları iktidarla iliştirilmiş olanlar hariç AKP’nin totaliterleştiği, yolsuzluğun ve yozlaşmanın kaynağı haline geldiği hususunda herkes hem fikirdir.
AKP’nin yönetim elitleri için suçlamalar, iddialar ve ithamlar yenilir yutulur türden değildir. Gözler önüne serilen kutular, saatler, sıfırlamalar, kasalar, imarlar, arsalar, vatandaşın yalnız gözüne değil vicdanına da dokunmuştur.
Tayyip Erdoğan’ın yolsuzlukla ilgili iddialar konusunda yaptığı açıklamaları ise yaraya tuz basmak türünden bir sonuç doğurmuştur. Sade vatandaşlar Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını zekâlarının alaya alınması olarak nitelendirmiştir.
Diğer yandan yolsuzluk ile baskı, karartma ve korkutma birbirini tamamlayan süreçlerdir. Koruma, karartma ve baskının olmadığı yerde yolsuzluğun pervasızca yapılması da söz konusu olamaz.
AKP iktidarı “Alo Fatih” hatları kurarak basın ve ifade özgürlüğüne, İnternet yasası çıkararak fikirleri açıklamak ve yaymak özgürlüğüne büyük bir darbe indirmiştir. Erdoğan, son olarak da Facebook ve YouTube gibi sosyal paylaşım sitelerini de yasaklayabileceğini söylemiştir. Yasaklama ve karartma yolsuzluğun akaryakıtıdır. Zira yolsuzluk gizli/kapaklı, örtülü ve saklı ilişkilerin ürünüdür.
Tayyip Erdoğan, yolsuzlukları yasaklayacağına özgürlükleri yasaklıyor.
17 Aralık sonrası yaşananlar yolsuzluğun AKP iktidarının koruması ve kollaması altında gerçekleştirildiğini ortaya çıkarmıştır. Zira yolsuzluğa karşı operasyonu yapanları dağıtmak, yolsuzluğun ortaya çıkmasını engellemektir. Deniz Feneri’yle ilgili soruşturmayı yürüten savcıları suçlayıp yargılatmak yolsuzluk iddiası altında olanları kurtarmaktır. Yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcıların elinden soruşturma dosyalarını almak ve yeni gelenlerin yolsuzluk iddiasıyla tutuklu olanların serbest bırakılmasını sağlamaktır. Sonuç ortadadır.
AKP iktidarı gelinen aşamada, yolsuzlukla özdeşleşmiştir. İktidar, yolsuzlukla mücadele etmemekte, aksine yolsuzlukları müdafaa ve muhafaza etmektedir. Tayyip Erdoğan’ın kendisine göre “rüşvet” ve “yolsuzluk” tanımı yapması da bu bağlamda düşündürücüdür. AKP’nin kurmayları kendilerinin “günah işleme” özgürlüklerinin olduğunu savunmaktadırlar. AKP, “günah işleme özgürlüklerini” engellediği için yargıyı, savcıyı, HSYK’yı, İnterneti ve hukuk devletini hallaç pamuğu gibi atmıştır.
Gelinen aşamada yolsuzluk, rüşvet ve irtikâp iddiaları iktidarın hem dengesini hem de kimyasını bozmuştur. AKP’nin şuursuz ve hırçın tavrının nedeni budur. Zira AKP, ilk kez somut bir biçimde iktidarı kaybetme tehlikesiyle yüz yüze gelmiştir. AKP elitlerinin sandığa “olmak ya da olmamak” noktasından bakmalarının nedeni budur. AKP’nin hırçınlığının ve öfkesinin asıl nedeni de budur. AKP oligarkları ise korkunun ecele faydasının olmadığının farkında değiller.