“Ak Partide “Sözün bittiği yer” duygusunun mesela Meclis grubunda önemli karşılık bulduğu izlenimini aldım” diyen Taşgetiren, geçmişte teşkilat yapısında da önemli görevler üstlenmiş bir milletvekiliyle konuşmasını şöyle aktardı:
“Nasıl görüyorsunuz gidişatı? Diye sordum: Cevabı biraz oflamaktan, “ne desem ki…” tavırlarından sonra yekten “Sözün bittiği yerdeyiz” şeklinde oldu. En yukarılara “son bir şey konuşmak için, kaygılarını anlatmak için” çıkmıştı, ama sözün dinleneceği bir zemin bulamamıştı. “Sözün bittiği duygusu” oradan geliyordu.”
Taşgetiren, AKP’li bir ismin iktidar partisi için, “Elinde dosya olan güçlerin şantajına açık” hale geldiği yönündeki ifadelerini de aktardı.
Taşgetiren’in bu satırları, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara sürekli olarak yaptığı “mal varlığı üzerinden şantaj” yapıldığı iddiasını akıllara getirdi.
MUFAFAZAKAR AİLELER DAĞILMA NOKTASINDA
“İnsanlar neden gelir “sözün bittiği yer” duygusuna? Ve bunu neden ülkeyi yöneten kadronun içindeyken söyleme gereği duyar?” Diye soran Taşgetiren AKP’nin iktidar olmasını önemseyen insanlarda savunma duygusuna eşlik eden yoğun bir karamsarlığın bulunduğunu kaydetti.
Taşgetiren, muhafazakar camiada özellikle gençiler ile ebeveynleri arasında duygusal kopuşlara da yol açacak boyutta bir siyasi farklılaşma olduğunu öne sürerek, “Şimdilerde siyasetin çıkar ilişkileri sebebiyle neredeyse kuralsızlığa evrilen boyutları tüm gençlerde derin bir güvensizlik iklimi oluşturuyor.
“Muhafazakar siyaset buysa”dan başlayıp “İslam buysa” kadar uzanan sorgulamalar beni ürkütüyor. Emin olun bunu yaşayan anne-babaların ürküntüsünü gözlerinde gördüm” diye yazdı.
ELİNDE DOSYA OLAN GÜÇLERİN ŞANTAJINA AÇIK
Taşgetiren’in AKP’li isimlerle yaptığı konuşmalardan en çarpıcı olanı ise “iktidarı devirecek dosyalar” hakkındaydı.
Taşgetiren, iktidarı “şantaja açık bir yönetim tarzını benimsemekle” eleştiren bir AKP’linin şöyle söylediğini iddia etti:
“Bu tarz yönetimler, şantaja en açık yönetimlerdir. Ellerinde dosya bulunduran küresel güç odakları en tepeden işi bitirmek isterler. Meclis olsa, kurumlar olsa, onları ikna gibi bir zorunluluğu otaya koyar manevra alanı oluşturursunuz, ama tek adam her şeye hakimse, onu bir şekilde ikna etmek yeterli olur. Dosyalar da bu süreçte devreye girer.”
Taşgetiren’in yazısı şu şekilde;
İzin yaptığım sürede bir miktar nabız tuttum. Nerede nasıl atıyor, sorusunun izinde.
-Ak Partide “Sözün bittiği yer” duygusunun mesela Meclis grubunda önemli karşılık bulduğu izlenimini aldım. Geçmişte teşkilat yapısında da önemli görevler üstlenmiş, benim sözünü sakınmadığı kanaatim bulunan bir milletvekiline biraz da ayak üstü ortamda - Nasıl görüyorsunuz gidişatı? Diye sordum: Cevabı biraz oflamaktan, “ne desem ki…” tavırlarından sonra yekten “Sözün bittiği yerdeyiz” şeklinde oldu. En yukarılara “son bir şey konuşmak için, kaygılarını anlatmak için” çıkmıştı, ama sözün dinleneceği bir zemin bulamamıştı. “Sözün bittiği duygusu” oradan geliyordu.
Dün “sözün bittiği yerdeyiz” cümlesini, bir gazeteciye yaptığı açıklamada Bülent Arınç’ın kullandığı yansıdı medyaya.
İnsanlar neden gelir “sözün bittiği yer” duygusuna? Ve bunu neden ülkeyi yöneten kadronun içindeyken söyleme gereği duyar? Acaba Ak Parti’nin Meclis grubunda ne kadar yaygındır bu duygu? Ve bu duygu hakimken orada ne yapar insanlar? Yutkunur, yutkunur, yutkunur ve sonra ne yapar insanlar?
-Şunu gördüm: Ak Parti’nin iktidar olmasını önemseyen, onun gitmesinden tedirgin olan insanlarda savunma duygusuna eşlik eden yoğun bir karamsarlık hakim. Savunma daha çok “Tamam önemli sorunlar var, yolsuzluk, adaletsizlik, adam kayırma, haksız zenginleşme, yoksullaşma, şu bu… pek çok sorun var, ama bunlar giderse kim gelecek? “ sözleriyle ifade ediliyor.
Bu yaklaşım tarzı, her türlü yanlışlığı içe sindirme gibi bir tavra yol açıyor. Aslında böyle bir tavrın, mesela muhafazakarlığın temel öğretileriyle uyuşmadığını bilmenin çaresizliği de var insanlarda. “Hani adil olunacaktı, hani temiz kalınacaktı, hani doğru yönetilecekti vs. “ soruları derin bir sancı halinde birikiyor. Sonra “Bunlar giderse kim gelecek?” sorusu her şeyi silip süpürüyor. Ve ülkeyi yöneten kadrolar bu çaresizlik üzerinde sörf yapıyorlar.
-Bu arada şu da önemli bir gözlem: Muhafazakar camia bünyesindeki siyasi farklılaşma, aile ortamlarını da kapsayacak boyutta duygusal kopuşlara zemin hazırlıyor. Mesela çocuklardan gelen itirazlar ebeveynleri zorluyor, aile ortamları siyasi gerilim kaygısı taşır hale geliyor. İşin garibi çocuklar babalara ilkeleri, babalar evlatlara siyasetin gereklerini anlatıyor. Siyaset gereği yanlışa göz yummayı da gençler problemli görüyor. Bu gerilim daha önce FETÖ ilişkileri sebebiyle oluşuyordu, şimdi siyasi farklılaşma yüzünden devreye giriyor.
-Son zamanlarda en çok karşılaştığım soru, muhafazakar ailelerin çocuklarında oluşan ve ucu en hafif ifadesiyle değer yargılarına kadar uzanan sorgulamalar. Anne-babası FETÖ takibatlarına maruz kalan gençlerde uç verdi bu sorgulamalar. Anne-babalarını masum görüyorlardı ve onlara muhafazakar kadrolar tarafından haksızlık yapıldığına inanıyorlardı. Şimdilerde siyasetin çıkar ilişkileri sebebiyle neredeyse kuralsızlığa evrilen boyutları tüm gençlerde derin bir güvensizlik iklimi oluşturuyor. “Muhafazakar siyaset buysa”dan başlayıp “İslam buysa” kadar uzanan sorgulamalar beni ürkütüyor. Emin olun bunu yaşayan anne-babaların ürküntüsünü gözlerinde gördüm.
-Şunu gözlemledim: Muhafazakar camiadaki Ak Partiye yönelik itirazlar henüz bütünüyle yeni kurulan partilere akmış değil. Yeni kurulan partilerin yurt sathındaki yapılanmaları oluşum sıkıntıları yaşıyor.
-İllerde en azından kendi içinde tutarlı olma kaygısı taşıyan, okuyan, değerlere konusunda titiz insanlar, derin bir hüzün yaşıyorlar. “Buralara gelmemeliydik” ifadesi onların kalb sancısını ifade ediyor. Yaşanan yıpranmanın nasıl ve hangi takvimde, kim tarafından tamir edileceği sorusu bu çevrelerin uykusunu kaçırıyor. Bunu ortak sohbet zeminlerinde açıkça görüyorsunuz.
-”Bu tarz yönetimler, şantaja en açık yönetimlerdir. Ellerinde dosya bulunduran küresel güç odakları en tepeden işi bitirmek isterler. Meclis olsa, kurumlar olsa, onları ikna gibi bir zorunluluğu otaya koyar manevra alanı oluşturursunuz, ama tek adam her şeye hakimse, onu bir şekilde ikna etmek yeterli olur. Dosyalar da bu süreçte devreye girer.”
Bu cümleler herhangi bir muhalif kişi tarafından değil, yine Ak Parti dünyasından bu işlere kafa yoran bir kişi tarafından ifade edildi. Anladım ki yüksek sesle ifade edilmese bile o dünyada bu tür sözler tedavül ediyor.
-Ben iktidar kadrolarına, şöyle bir çay bahçesinde sade vatandaşlar arasında konuşulanlara kulak misafiri olmalarını tavsiye ederim. Emin olun uzun süre dinleyemezler. Dertlerin, çaresizliklerin, görülenlere – duyulanlara öfkenin vatandaşın yüreğinden kopardığı sesler ürkütür onları. Anadolu bunalıyor ve arıyor, diyebilirim.