AKP’nin camlarını kimse kıramaz!
Partisinin onuncu kuruluş yıldönümünde Erdoğan, “Bıçak kemiğe dayandı” diyor ve BDP’ye, “Siz partimizin cam ve çerçevelerini kırabilirsiniz. O camlar yeniden takılır. Biz her yerdeyiz. Olmaya da devam edeceğiz” diye meydan okuyordu.
Sayın Başbakanı dinlerken burnumun direği sızladı. Dokuz yıldır yönettikleri ülkede Erdoğan, partisinin o bölgeden aldığı oylara bakarak, “Biz oradayız” diyebiliyordu. Oysa orada AKP’ye oy verenler vardı ama AKP’liler sokakta, şehirlerarası yollarda yoktu. MHP yoktu, CHP yoktu, diğer partiler yoktu. PKK ve onun siyasi ve askeri uzantıları vardı. Halk, Diyarbakır’dan Şırnak’a, Hakkari’den Tunceli’ye kadar geceleri çocuk ve eşleri ile sokağa çıkamaz hale gelmişlerdi. “Partimizin cam ve çerçevelerini kırsanız bile biz orada varız” diye övündüğü Türkiye işte bu Türkiye idi Erdoğan’ın. Yani AKP’nin camlarını kıramazdınız ama askeri, polisi, sıradan vatandaşı sokağa çıktığında Kandil’e kaçırabilir yahut arkasından kalleşçe yaklaşıp sıktığınız bir kurşunla şehit edebilirdiniz. Böylesi insanlık dışı vahşetler karşısında tedbir almak için acelesi olmadığını da yine Erdoğan kendisi söyledi: “Bıçak kemiğe dayandı ama bekliyoruz, hele şu Ramazan bir çıksın, siz gününüzü görürsünüz!” Ne denir? Dense dense, “E, pes vallahi” denir herhalde.
Söyler misiniz Allah aşkına Türkiye gibi bir ülke böyle yönetilebilir mi? Bıçağın kemiğe dayanması için 40 bin can yetmedi miydi? Heba olan trilyonlarca dolar yetmedi miydi? İşine gücüne giden insanların Molotof kokteylleri ile cayır cayır yakılması yetmedi miydi? Özerklik ilânları, Ankara’ya vergi vermeyeceğiz meydan okumaları, ayrı bayrak talepleri, onlarca masum sivili katleden intihar bombacıları ile övünen milletvekilleri yetmedi miydi? ABD’li diplomatların bölgeyi mekân tutup, “Ey Kürtler bırakınız Türklerle bir arada yaşamayı, ayrılıklarınızı öne çıkarın” fitneleri yetmedi miydi? İsrail’den NATO karargâhlarına kadar elden ele dolaşan Kürdistan haritaları yetmedi miydi? Kendi güvenlik güçlerimizi kuracağız, bölge ile ilgili her türlü kararı kendi parlamentomuzda alacağız, siz de buna uymak zorunda kalacaksınız meydan okumaları yetmedi miydi? Sizin tepenizin atması için ille de AKP il ve ilçe teşkilâtlarından bazılarının cam çerçevesinin kırılması mı gerekiyordu? Yahu sizi, ilkokul çocuklarının üzerine atılan ses bombaları ve yurtta kalan çocukların üzerine fırlatılan yangın bombaları da mı bıçağınızın kemiğe dayanması için harekete geçirmedi?
İnsan Libya’ya nizam vermeye kalkmadan ve her türlü siyasi nezaketi çöpe atarak Suriye’nin içişlerine karışmadan önce kendi yönettiği ülkeye şöyle bir dönüp bakmaz mı? Yeniden yazmaya başlarken böyle bir üslup kullanmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ama ülkenin Başbakanı inisiyatifi PKK ve onun KCK’sına kaptırmışken görüyorsunuz nelerden bahsediyor. Nedir bu hal böyle? PKK her gün mutlaka bir asker, bir sivil, bir memur kaçırıyor, şehit haberi almadığımız gün yok gibi bir şey. Sonra güvenlik güçleri devreye giriyor, siyasiler mesajlar yayımlıyor, bunun adı da terörle mücadele oluyor. Öte yandan İran, terörle mücadele nasıl olur, Türkiye’ye gösteriyor. O vuruyor, terörist kaçacak delik arıyor. Ve Kandil’dekiler, “Vurma ne olur, İran sınırını artık biz koruyacağız” diye Tahran’ın elini ayağını öpüyor. Bizimkiler de topu taca atmak için, “Asker ne istedi ise verdik, daha ne yapalım” diyor, diyebiliyor. Beyefendi, asker siyasi irade istiyor, onu verdin mi? Meselâ Kandil’i vurabiliyor musun?
Böyle bir Türkiye’de parti binalarının cam çerçevesi için ağıt yakmak Sayın Erdoğan’a yakışsa bile, Türkiye’ye yakışmadı; sizi bilmem ama ben yakıştıramadım.