AKP’nin beslediği karga!
AKP’nin tepe yöneticileri sözlerine şöyle başlıyordu: “Otuz yıldır silahla çözülemeyen sorunu müzakere ile çözeceğiz. Akan kan duracak, kaynaklar terörle mücadeleye gitmeyecek, anneler ağlamayacaktır.” Gaflet ve basiret yoksunu iktidara göre teröristlerle çatışmasızlık oluşturulacak, ardından onlar silahlarıyla birlikte sınırın diğer yanına gidecek ve sonra da silah bırakacaklardı. AKP ise terör örgütü mensupları için sivil/siyasi hayata uyum düzenlemeleri yapacaktır.
Çerçevesi, sınırları, içeriği ve hedefi belirsiz ‘çözüm’ denilen heyula tek yanlı süreç olarak devreye sokulmuştur. Akil adı verilen ademleri ise AKP, beyin yıkama makinesi gibi halkın üzerine sürmüştür. AKP, PKK karşısında çöküşü barış, IŞİD karşısında Süleyman Şah’tan kaçışı kurtuluş/zafer olarak sunan şark kurnazı bir politika izlemiştir.
Bu zihniyet sonuçta devlete, toprağa ve bayrağa PKK adlı bir ortak türetmiştir. Terör örgütü için yaşananlar tam bir zafer anlamına geliyordu. Sonuçta açılım PKK’ya yaramış, inisiyatif örgüte geçmiş, adeta silahlı teröristler iktidara diz çöktürmüştür.
Terör örgütü ‘Çözüm Süreci’bağlamında elde ettiği dokunulmazlığı bölgede hem siyasi hem de silahlı bir baskı aracına dönüştürmüştür. Teröristler bir yandan ellerinde silahlarla kırsal kesimde mevzilerde beklemişler, silahlarıyla etki altına aldığı siyaseti sonuna kadar kullanmışlardır. Terör örgütü süreç sayesinde kırsaldan sonra bölgedeki kentlerde de hakimiyeti büyük ölçüde ele geçirmiş, halk üzerindeki baskısını artırmıştır.
‘Çözüm Süreci’ kapsamında AKP’nin hiçbir beklentisi gerçekleşmemiştir. Terör örgütü kitle katliamı dışında fırsat buldukça her türlü cinayeti de işlemiş. Köyde korucu, pazar yerinde asker, yolda köylü katletmiştir. Dağa çocukları kaldırmış, kolluk gücü kurmuş, vergi toplamış, yargı yapmış, baraj basmıştır!
Terör örgütü bütün bunları yaparken AKP iktidarı olana bitene göz yummuş ve görmezlikten gelmiştir. Ortada bir çözüm süreci varmış gibi ‘süreç bozulmasın!’ diye terörist örgütlenmelere ve eylemlere müdahale dahi edilmemiştir.
Dahası Güneydoğu’da meydana gelen her olay sonrası HDP’lileri Başbakanlığa ya da bakanlığa çağırıp onları İmralı ve Kandil yolcusu yapan da AKP olmuştur. Oslo görüşmelerini, İmralı buluşmalarını ve Dolmabahçe mülakatlarını yapan da ortada masa yoktur diyerek kendi kendine yalan söyleyen de AKP olmuştur.
Bebek katilini makbul ve meşru bir muhatap olarak alan AKP yönetimi Öcalan’ın itibarına özel bir önem atfetmiştir. Öyle ki Bülent Arınç, HDP’ye “Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan’ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?” diye seslenmiştir.
Adam sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı değil de Öcalan’ın itibarından sorumlu bakan gibi davranmıştır. Diğer bir Başbakan Yardımcısı Akdoğan HDP’yi ’Öcalan’ın sözünün havada bırakmakla’suçlamıştır.
Dahası her 21 Mart Nevruzunda Öcalan’ın mesajı, Diyarbakır meydanına dolduran yüz binlere AKP’nin ruhsat ve onayıyla okutulmuştur. Bir zamanların bebek katilinin mesajı ‘halk önderi’ olarak televizyonlardan yüceltilen yorumlar eşliğinde naklen verilmiştir. Terörist başı böylece hem devlet hem de bölge insanı için makbul ve meşru bir güç odağı haline getirilmiştir. Öyle ki Öcalan bu durumu “içeride, dışarıda olduğumdan çok daha güçlüyüm” şeklinde ifade etmiştir.
Bizzat AKP yöneticileri, bölge halkının PKK’nın arkasına takılması için yoğun çaba sarf etmiştir. Dahası HDP’nin 6/7 Ekim’deki Kobani provokasyonunu dahi hükümet sineye çekmiştir. Öcalan ise verdiği talimatla seçime HDP’nin parti olarak girmesini sağlamıştır.
Önce Adana ve Mersin ardından da Diyarbakır’da patlatılan bombalar muhtemelen Kandil’in mağdur yaratma stratejisinin ürünüydü. Nitekim bu bombalar HDP’ye oy olmuş yağmıştır. AKP açıkça HDP’yi Öcalan ve açılım üzerinden besleyip büyütmüştür.
Atalar beslenen kargaların göz oyduğunu söylerler!