AKP: Yolsuzluk, zorbalık ve çürüme
Türkiye'yi on üç yıldır siyasi partiden çok bir çıkarlar birliği yönetmektedir. AKP yandaşlarıyla beraber kazanan, birlikte hükmeden, havuz oluşturan, ihale kapatan ve birlikte zenginleşenlerin birliğidir. AKP, çıkarları örtüşenlerin "kazan-kazan" stratejisi bağlamında el ele verdiği bir saadet zinciridir. Şahsi çıkarlarını din ve siyaset edinmiş olan bu yeni iktidar elitleri çıkarlarına karşı çıkanları derhal dinsiz, terörist ve küfür içinde olmakla itham etmektedir.
AKP'nin tek başına iktidar olduğu dönemlerde Cumhuriyet tarihinin eşi görülmemiş yolsuzluk ve rüşvet yöntemleri icat edildi. Adalet ve hukuk tepetaklak oldu. Yolsuzlukları yargılayanlar yargılandı, yolsuzları tutuklayanlar tutuklandı, savcılar sanık, sanıklar adeta savcı oldu. Ayakkabı kutularında ele geçirilen paralara -şaka gibi- bir de faiz ilave edilerek yolsuzluk ithamı altındakilere geri verildi.
Ayakkabı kutuları, imar rantları, ihale fesatları, sıfırlama işlemleri ve rüşvetler doğrudan iktidarın bakanlarıyla ilişkiliydi. Bunların dışında bir de iktidardakilerle birlikte sürekli olarak kazanan çeyrek aydın ve yarı eşraftan oluşan bir sınıf türedi. Bunlar çıkarlarını ilke edinmiş gazeteci, akademisyen, sanayici, medya kuruluşları, sendikalar, sivil toplum örgütleri, iktidar ilahiyatçıları, sosyal ve kültürel derneklerdi. Kaderini iktidara bağlamış, iktidarı besleyen ve iktidardan beslenen bu gruplar ülkenin sahibi gibi davranmaya başladı.
İktidardan beslenen bu kesim muhalifleri iktidar namı hesabına yenmeyi değil yok etmeyi hedef edindiler. Görevi halkı gerçeklerden haberdar etmek olan gazeteciler iktidara sırtlarını dayayarak muhalif gördüklerini "sinek gibi ezmek" tehdidinde bulundular. Onlar küffara hücum eder gibi muhaliflere hücum etmek stratejisini benimsediklerini açıkladılar. Kendilerini "Savaşların merkezi ve kitlelerin galip ya da mağlup olduğu yer olan medya"nın gladyatörü olarak ilan ettiler.
Hürriyet'i taşlayarak sindirmeye çalışan iktidar yanaşmaları sonuçta var gücüyle Koza/İpek Grubu'nun üzerine abandılar. Mehmet Kamış'ın yazdığına göre holdingin sahibi Akın İpek'e holdinge el koymadan önce birileri "Marmaris'teki oteli bize ver, bu işi çözelim" demiş. Akın İpek bunu kabul etmeyince de holdingin üzerine çökmüşler. İddialar vahim ötesi ama yandaşların buna aldırdıkları yok...
Yandaş ekip işi kitabına uydurarak eski ortaklarını "FETÖ" -Fethullahçı Terör Örgütü-olarak ilan ettiler. Bu örgütün nerede, ne zaman, nasıl, hangi silahla bir "terör eylemi" yaptığını açıklamadan harekete geçtiler. Ardından da Koza Medya Grubu'na "terör örgütüne para yardımı yapıyorlar" diye kayyum atadılar.
Böylece AKP'nin atadığı kayyum bir anda Koza'yı muhalif yayınlar yapan medya olmaktan çıkardı. Bugün ve Kanaltürk televizyonları seçime bir hafta kala muhalif televizyon olmaktan çıkıp muvafık televizyon haline geldi. Bu televizyonlarda kayyum yönetimi; belgeseller, Yeşilçam filmleri ve yemek yapma programları dışında yayına izin vermiyor.
Kayyumun gazetecilere yönelik ifadeleri ibretliktir: "Sen çık dışarı! İş akdin feshedildi!.. Mahkeme bir karar vermiş sen buna "kayyumla gasp" diyorsun. Bir kere hukuksuzluk yapıyorsun...Var mı bu düşüncede olan?"
Gerçekte bu sözler 13 yıldır tek başına iktidarda olan bir zihniyetin ifadeleridir. Kendisini kadir-i mutlak zanneden çürümüş bir iktidar mensubu, ancak böyle bir sözü edebilir. Nitekim sinek gibi ezenler, bugüne kadar merhamet ettikleri için bazı kişilerin hayatta kalabildiğini söylemişlerdir. Aynı kişi bu defa da "FOX'taki arkadaşlar bence akıllı olsunlar" diyor. Her şeyden önce ayar veren, racon kesen ve tehdit eden bu tavır gazeteci tavrı değildir.
17/25 Aralık operasyonları, Koza Grubu'na yapılan baskılar, Hürriyet'e yönelik saldırılar, yolsuzluk ve zorbalığın ulaştığı noktayı gösterir. Baskı ve zorbalık kaybetme korkusundan türer. Ancak korkunun ecele faydası yoktur!