AKP-MHP ve Ayasofya gerçeği...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim sürecinin en çarpıcı ve en gerçekçi tespitlerinden birini yaptı;
“Maneviyatımız siyasete rehin.”
Din istismarı üzerinden her türlü rantı geçim aracı edinen AKP iktidarı, son bir hamle yapıp kaçan milliyetçi-muhafazakâr oyları toplamak için İstanbul’da bugün fetih istismarı yapacak. Mayıs ayı başından beri havuzdaki yağcı kalemler, yandaşlardaki kiralıklarla birlikte AKP sözcüleri “Ayasofya” temasını işliyor. Televizyonlarda dakikalarca fetih reklamları döndürüldü. Altyapı çalışmaları bugüne kadar geldi.
Bebek katili, Allahsız Abdullah Öcalan ile kanka olup, Papa ile aynı görüşte olmaktan sevinç duyanlar, Haçlı seferlerini düzenleyen Papa’nın heykeli altında Hristiyanlık anayasasına Cumhuriyet bayramında imza atanların fetih ve Ayasofya sahtekârlıklarını bir kez daha yemeyeceğini ümit ediyorum. Ama, sorgulayıcı gazetecilik adına çok önemli bir belgeyi, hatırlatma yaparak önünüze de koymak istiyorum.
Tarih: 8 Kasım 2013. MHP Grup Başkanvekili, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması için TBMM’ye 3 maddelik kanun teklifi veriyor. Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına “Türbe, akaret, muvakkithane ve medrese-i müştemil Ayasofya’yı Cami-i Şerifi” olarak tapulu olduğunu kanun gerekçesinde hatırlatıyor Halaçoğlu, “Vakıflar Genel Müdürlüğü Kütük Defterinde de aynı şekilde cami olarak kayıtlıdır. Şu an müze olarak kullanılması yasalara uygun değil” diyor.
Yusuf Halaçoğlu, kanun gerekçesinde tarihi belgeleri konuşturuyor;
“Ayasofya, 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile müze haline getirilmiştir. Ancak, bu karar, Resmi Gazete vb. devletin hiçbir resmi yayınında yayımlanmamış, bununla ilgili herhangi bir kayda da rastlanılmamıştır.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından, 07 Haziran 1995 tarihinde, Ayasofya Kararnamesi’nin Resmi Gazete’de yayımlanıp yayımlanmadığına dair verilen bir dilekçeye, 14 Haziran 1995 tarihinde Genel Müdür Özgür Erkman imzası ile, ’Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazete’de yayımlanmadığı tespit edilmiştir’cevabı verilmiştir.
1924 Anayasası’na göre de, bugünkü Anayasa’ya göre de tasarı, teklif ya da kararnamelerin, yasa/kanun ya da kanun hükmünde kararname olabilmeleri için Cumhurbaşkanının onayından sonra Resmi Gazete’de yayımlanmaları gerekmektedir. Ama Ayasofya için böyle bir durum söz konusu değildir, burada açıkça bir hukuksuzluk mevzubahistir. Bir tuhaflık da ilgili Kararnamenin altındaki Atatürk imzasında göze çarpmaktadır.”
Mustafa Kemal’e “Atatürk Soyadının” verilmesine ilişkin 2587 Sayılı Özel Kanunun, Resmi Gazete’de 27 Kasım 1934 tarihinde yayımlandığını hatırlatan Halaçoğlu, “Atatürk’ün imzasının bulunduğu Ayasofya Kararnamesi’nin tarihi ise 24 Kasım 1934’dür. O halde, üç gün öncesinden Atatürk’ün Kararnameyi imzalamış olması da mümkün gözükmemektedir” diyerek şöyle devam ediyor.
“Bununla ilgili olarak da; bir dilekçe üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından: ’İlgi dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesinde Reisicumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk’ün örnek imzalarına biçimsel açıdan fark gösterdiği ilk bakışta belirlenebilmektedir’cevabı verilmiştir.
Bütün bunları alt alta koyduğumuzda burada da bir imza sahteciliği bulunduğunu söylemek kaçınılmaz olacaktır.”
Pekii!.. Bugünlerde fetih ve Ayasofya istismarı ile oy kalpazanlığı yapan iktidar mensupları kanun teklifinin verildiği tarihte ne yaptı?.. Teklifin ne komisyonda ne de doğrudan Genel Kurul’da görüşülmesine müsaade etti. Binbir dereden su getirdi. Yani, Ayasofya’nın açılmasına geçit vermediler.
Şimdi, kanun teklifinin verilmesinin ardından perde arkasında yaşanan olayları bir de Halaçoğlu’ndan dinleyelim;
“Teklifi, komisyona hiç çıkarmadılar. Baktılar; ne denir ne denmez. Dışişleri Bakanlığı ne der, ne demez diye. Ben de dilekçe verdim. Komisyona çıkmazsa, dilekçe vererek doğrudan TBMM’de görüşülüyor. Onun için dilekçe verdim oraya da getirmediler. Dilekçe verilince normalde komisyon görüşmelerinden vazgeçilip TBMM görüşmelerine alınıyor. TBMM görüşmelerine almadılar. Dolayısıyla hiç görüşülemedi. Orada kaldı. TBMM Başkanı, Dışişleri ne der, ne demez onlarla görüştü. Dışişleri’nin ne diyeceği önemli mi?..”
Yusuf Halaçoğlu, YENİÇAĞ’a teklifi gündeme getirmeden önce Devlet Bahçeli ile aralarında geçen bugüne kadar bilinmeyen bir diyalogu anlattı;
“Teklifi ’isterseniz parti olarak verelim’dedim. ’Parti olarak vermeyelim’dedi, ’sen ver’dedi. ’Yanlış anlaşılır, siyasi malzeme yapmayalım’ dedi. Tek başıma imzaladım verdim.”
Dinbazlar ile samimi Müslümanlar arasındaki gerçek farkı gördünüz mü?..
MHP ve Devlet Bahçeli, “Maneviyatımız siyasete rehin” derken boşa konuşmuyorlar.
Evinizin kapısına; AKP mitingine çocuklarınızı götürmek için eğitim müdürlüğü servis gönderdiyse, 5 dakika bekletip düşünün. Allah ile aldatanlara dolgu malzemesi olmayın artık!..
Sonumuz Irak gibi olmasın!..