AKP kapatılacak mı?
Hiç girmek istemediğimiz bir konu ama madem bu kadar sık ve ısrarla soruluyor ve madem ki biz gündemdeki konuların dışında kalamıyoruz, öyleyse, bu konuda da neler düşündüğümüzü paylaşmak durumundayız.
Amma önce şu ilginç tespiti yapmakta fayda var.
Türk basını ve kamuoyu ’Kapatma’ve Ergenekon davalarında milimetrik olmasa da ortadan ikiye bölünmüş durumda.
Bir kısmı AKP’yi kapatma davası iddianamesini “içi boş” olarak göstermeye çırpınırken karşılarındakiler de (onlar biz oluyoruz) Ergenekon iddianamesinin tutarlı olmadığında ısrar ediyor. Gerçi bu satırların yazarı AKP iddianamesindeki pek çok iddia konusunda sayın savcı ile aynı görüşte değil ve Ergenekon iddianamesine de, ilgili ilgisiz her şeyin büyük bir zorlamayla aynı şemsiye altında toplanması dolayısıyla sıcak bakmıyor, bakamıyor.. Yani her iki dava da delilleri itibariyle bize o kadar boş gelmiyor ve yine her iki dava da delilleri itibariyle, “Yani bir dava ancak işte böyle sağlam açılabilir!” dedirtecek bir gönül rahatlığı vermiyor.. Zaten istatistikler de Batı’da açılan her yüz davadan ancak birinin beraatle neticelendiğini gösterirken Türkiye’de durum galiba neredeyse bunun tam tersi durumunda. Bu da Türkiye’de savcı ve polislerin kimi zaman imkânsızlık, kimi zaman siyasî, kimi zaman halkın kendilerine yeterince yardımcı olmaması gibi değişik sebeplerden davaları sağlam delillere bağla(ya)madan açtıklarını ve yükü hâkimlere yıktıklarını gösteriyor.
Gelelim sorunun cevabını aramaya!
Arkanıza yaslanın ve Ergenekon davasının savcının iddia ettiği gibi neticelendiğini ve AKP’yi kapatma davasının da bu partiyi kapatmadığını ve parti ileri gelenlerine siyaset yasağı getirmediğini düşünün. Böyle bir sonuç AKP için son seçimlerde aldığı yüzde 47’den de daha muhteşem bir zafer demektir.
Peki, böyle bir şey olur mu?
Bilmiyoruz, herkes böyle bir Türkiye’yi gözünün önüne getirsin ve böyle bir Türkiye’nin 20, hatta 10 sene sonrasını hayal etmeye çalışsın.
Yahut, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapattığını, yöneticilerine siyaset yasağı getirdiğini, Ergenekon davasında da tutukluların bir bir serbest bırakıldığını, ancak bir-iki adlî hadise dolayısıyla üç-dört kişinin ceza almasıyla sonuçlandığını düşünün ve bir de böyle bir Türkiye’nin üç-beş yıl sonrasını hayal edin...
Şimdi birileri, “İki olayı birlikte değerlendirme ancak komplo teorilerine yatkın olanların işidir” der ve “Bunun orta yolu, yani salt hukuk yönü yok mu?” diye sorabilir.
Mesele şu:
“Salt hukuk” olsa bile her iki dava da, sonuçları itibariyle “siyasî” dir. Mesele kamuoyuna siyasî olarak takdim edilmiş, her iki davada da, siyasiler taraf haline gelmiş ve kamuoyu her iki davaya siyasi görüşlerine göre uzak yahut yakın durmuştur.
“Hâlâ kendi görüşünü söylemedin” diyenlere, “Haklısınız” diyor ve işte söylüyorum:
“- Bir orta yol bulunacaktır!”
Yani her iki taraf da meseleden, dava sonuçlarından memnun olmayabilir, ama, AKP kapatma davasının açıldığı ilk günlerde, iddianameye kıyısından köşesinden vakıf olduğumuzda bir büyüğüme iki kelimelik şu cümleyi söylemiştim:
“- AKP’yi budayacaklar!”
Ve eklemiştim:
“- Ve budama AKP’ye yarayacak!”
Moralinizi bozmak gibi olmasın ama aynı görüşü muhafaza ediyorum.
Not: Bu yazı kaleme alındığında Anayasa Mahkemesi’nin kararı henüz açıklanmamıştı.