AKP, İmralı’da suçüstü yakalanmıştır
İmralı’da terörist başıyla yapılan görüşmelerin basına sızması Başbakan’ı iyice sinirlendirmiştir. Başbakan her zaman yaptığı gibi yine esti, savurdu ve basını tehdit etti. Şu sözler ona ait: “Çözüm sürecine katkı vermek istiyorsanız böyle bir manşeti atamazsınız, atmamalısınız”.
Başbakan’ın çözüm dediği, gerçekte bir yıkım sürecidir. Başbakan bu sürece destek istiyor. Başbakan, İmralı’daki cinayet şebekesinin başıyla devleti muhatap etmiştir. Şehit katilleriyle, devletin istihbarat servisini görüştürmüştür. Terör örgütünün lideriyle, terör örgütünün siyasi uzantılarını bir araya getirmiştir.
Yapılan yasal, meşru ve toplum yararına değil ki Başbakan bu görüşmelerin tutanaklarının halk tarafından bilinmesini istemiyor. Görüşmeler Başbakan’ın ifade ettiği gibi “teröristlerin silah bırakması ve sınır dışına çekilmesi”nden ibaret olsaydı, görüşmenin tutanaklarının sızması Başbakan’ı, bu kadar rahatsız etmezdi.
AKP iktidarı İzmir’in işgalinin başlamak üzere olduğu günlerde, Yunan işgalini kolaylaştırmak için, dört bir yana ‘nasihat heyetleri’ gönderen İstanbul hükümetine benziyor. Bu heyetler, halkın Yunan işgaline karşı çıkışını, ‘mütareke hükümlerine aykırı ve misafirperverliğe leke sürecek bir tutum’ olarak gösteriyordu. Zamanın İzmir Valisi Kambur İzzet, Yunan işgaline karşı mukavemet edebilecek askerleri silahsızlandırarak kışlaya hapsetmişti.
14 Mayıs 1919 akşamı işgalden birkaç saat önce İngiliz Akdeniz filosu kumandanı Amiral Galthrop, İzmir Valisi Kambur İzzet’e şehrin Yunanlarca işgal edileceğini bildirir. Vali Kambur İzzet, bu haberi halktan gizler. İşgal günü sabahı, Köylü gazetesinde şu bildiriyi yayınlar: “Bazı fena niyetliler, İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edileceği yolunda söylentiler çıkarmışlardır. Yalandır; tekzip edilir.”
AKP’nin kurmayları da Öcalan-BDP ekibinin görüşmelerini sızdıran tutanaklardaki söylemleri tekzip etmekle meşguller. Hükümet taraftarları sızdırılan bu tutanaklar yüzünden büyük bir panik yaşamışlardır.
AKP’nin kurmayları, sanki görüşmeler sırasında oradaymış gibi sızdırılan görüşme hakkında kanaat bildirmektedir.
AKP’li Ömer Çelik, “görüşme tutanaklarına” ilişkin “Bu ifadelerin çoğu aktaranların spekülasyonudur”, Egemen Bağış, “Yalan yanlış tutanak sızdıracağınıza” diyerek konuşmasına başlıyor. Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan “Yalan-yanlış şekilde tutulan bazı notların veya değerlendirmeler... önemli olan bunlar değil, Öcalan’ın hazırlayarak verdiği ‘taslak metin’dir”. Ahmet Türk, “tutanakların gerçekle bir ilgisi yok gibi görünüyor”.
Demek ki doğru olanı, yalan-yanlış olmayanı, gerçek olanın ne olduğunu kanaat bildiren bu zevat biliyor.
İmralı’da neyin konuşulduğunu ya da neyin konuşulmadığını nereden biliyorsa Hüseyin Gülerce de “İmralı’da hiç konuşulmayanlar, sanki konuşulmuş gibi yazılıp, anlatılıyor” diyor.
Malum zevatın savunma psikolojisi içinde takındığı tavır, Türkiye’de ne kadar çok Öcalan uzmanının (!) olduğunu da göstermektedir.
Birileri tutanaklar sızar sızmaz, savunma refleksi içerisinde zevahiri kurtarmak adına işin özüne değil, sızma biçimine dikkatleri çekmiştir.
Bilinçli olarak Öcalan ile BDP’liler arasındaki görüşmelerin, kim tarafından sızdırıldığı hususu üzerinde yoğunlaştırılmıştır. Malum odaklar; nasıl sızdırıldı, sızdıranların amacı nedir, ne biçimde sızdırılmıştır, bu sızdırma sabotaj mıdır, barış sürecine (!) yönelik suikast midir, provokasyon mudur, sorularına cevap aramaya koyulmuşlardır.
Böylece halkın dikkatinden Öcalan’ın ne söylediği, ne talep ettiği ve neyi amaçladığı hususları kaçırılmıştır. Öcalan ile pazarlık edilenin ne olduğu ve onun bu görüşmelere, kendine ve AKP iktidarına yüklediği anlam kamuoyunun dikkatinden kaçırılmak istenmiştir.
Öcalan ile BDP’lilerin görüşmelerinin halk tarafından öğrenilmesi, AKP’yi panikletmiştir. Suçüstü yakalanmanın telaşıyla, AKP’liler panik halinde açıklama üstüne açıklama yapmaktadır. AKP/PKK ikilisi, kanlı örgütün elinde rehin tutulan 16 devlet memurunun serbest bırakılmasıyla dikkatleri biraz olsun dağıtabilecektir.
Devamı var...