AKP ile PKK, çözüm değil seçim ortağı
AKP ve BDP, esasında Kürdistan Teali Cemiyeti ile İslam Teali Cemiyeti’nin yüz yıl sonraki uzantılarıdır. Çağa, şartlara ve imkânlara göre üslup ve yaklaşım tarzlarında değişiklik olsa da istikametleri benzerdir. Kürdistan Teali ve İslam Teali Cemiyetlerinin her ikisinin önde gelenleri de İngiliz Muhibbisiydi. Zamanın küresel gücü olan İngiltere’nin “mandası”, onlar için tercih edilir tek kurtuluş stratejisiydi.
Gelinen aşamada bölücü terörist Kürtçülerle (BDP/PKK) ve kendilerini İslamcı olarak niteleyen BOP eş başkanının ittifakı söz konusudur. Her iki zihniyet de dünün İngiliz Muhibbilerine inat, “Eş Başkanlık”ta, “Obamacılık”ta ve “ABD’ye yolculuk” ta birbirleriyle yarışmaktadır. PKK/AKP ittifakı ideolojik olduğu kadar stratejiktir de. Bu nedenle AKP, Oslo’da terörle müzakere ederken vardıkları mutabakatın gereği olarak PKK’nın üstüne gitmemiş, gizli bir ateşkes de ilan edilmiştir. Böylece bölgede asker adeta garnizonlara, polis karakollara ve devlet vilayet binasına hapsedilmiştir. TSK’nın eli tutulmuş PKK’ya her türlü örgütlenme imkânı sağlanmıştır. Süreç içinde AKP iktidarı KCK ve DTK’nın özgür biçimde örgütlenmesine izin vermişlerdir.
Başbakan Erdoğan’ın temsilcisi olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Oslo görüşmeleri sırasında PKK’ya yaptıkları yardımı ve katkıyı şöyle açıklamıştır; PKK’yı kastederek “Geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı... Bir noktaya kadar tolere edebiliyorsunuz. Çünkü dediğim gibi alandaki valiler, emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir.”
Bu sözler, AKP’nin PKK’lı ya da PKK’ya dost bürokratları bölgede görevlendirdiğinin açık kanıtıdır. PKK/KCK’nın alan hâkimiyeti sağlayacak biçimde örgütlenmesi, bölgede otorite haline gelmesi, paralel bir Kürt çatı devleti yapılanmasına gitmesi ve özerklik ilan etmesi hep iktidarı zamanında ve hep bu sayede mümkün olmuştur. AKP ile PKK’nın birbirlerini, Türkiye Cumhuriyetine ve TSK’ya karşı koruyup kolladıklarını İmralı canisinin şu sözleri ifşa etmektedir: “Biz AKP’yi çıkartan gücüz... Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk.” Bu sözler gerçeği yansıtmasa bile tarafların birbirlerini nasıl algıladıklarını göstermesi bakımından ilginçtir. Türkiye’ye karşı Öcalan ile Erdoğan’ın stratejik ittifakını ise İmralı’daki hükümlü şöyle izah ediyor: “Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde başkanlık ittifakına girebiliriz.” Bu sözler de Başbakan Erdoğan’ın “çözüm süreci” aşkının nereden nüksettiğini açıklar niteliktedir.
Yeni Anayasa, başkanlık sistemi, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması AKP’yi iyice panikletmiştir. Başbakan Erdoğan, MHP ve CHP’yi yeni anayasa konusunda ikna edemeyince ideolojik müttefiki olan PKK/ÖCALAN ikilisine, ‘denize düşen yılana sarılır’ stratejisi bağlamında sarılmıştır. “Silah bırakılacak, kan duracak” söylemleri adı altında AKP iktidarı, PKK’lı teröristleri silahlarıyla geldiği Kuzey Irak’taki kamplara gitmelerine ikna edebilmiştir. Başbakan Erdoğan da buna karşın, İmralı’daki terörist elebaşısını doğrudan devletle muhatap etmiştir.
Teröristbaşının, T.C. yerine “Orta Doğu Toplumcu Konfederasyonu” kurulması talebine, 2023 yılında, Osmanlı’daki “Lazistan/Kürdistan” temelindeki benzer “eyalet sistemine” geçilebileceğini Başbakan Erdoğan bizzat açıklamış bulunmaktadır! Koskoca Türkiye Cumhuriyetine, teröristbaşı “Akil adamlar komisyonu kur!” demiş, AKP gereğini yapmış. PKK’lıların geri çekilmesi “TBMM’nin kararıyla olacak” demiş. AKP, ‘TBMM’de çözüm sürecini izleme komisyonu’ kurdurmuş. KCK/Öcalan dayatması gereği, istenilen ana dilde savunma hakkı yasası çıkarılmış, özerk Yönetime kapı açan Büyükşehir Belediye Yasası uygulamaya geçirilmiştir.
Olgular; AKP/PKK ortaklığının çözüm değil seçim ortaklığına işaret etmektedir. Halktan yüzde elli oy almış bir iktidarın, içine düştüğü hazin tablo budur.