AKP iktidarının dönüm noktası
Taksim Gezi Parkı olayları, ağaç katliamının çok ötesine geçmiştir. Olayların dalga dalga ülkenin her yanına sıçramış olması, sorunun toplumsal boyutta olduğunu göstermektedir. Taksim’deki ağaç katliamına karşı direniş, adeta kendisini baskı altında hisseden kitlelerin bilinçaltını tutuşturan bir kıvılcım olmuştur. Halkın geniş bir kesiminin AKP iktidarı boyunca biriktirdiği öfke, Gezi Parkı’nda gösterilen şiddet nedeniyle açığa çıkmıştır.
Hükümet, Gezi Parkı’nda yapılanlara itiraz edenleri dinleyecek, insanların niçin yapılan bu düzenleme için hayatlarını riske attıklarını soracak ve endişelerini giderecek yerde, tam tersini yapmıştır. “Ağaçları kesmeyin” diyen göstericilerin üzerine, güvenlik güçlerine gece yarısı ve “Şafak Baskını” düzenletmişlerdir. Göstericilerin çadırları yakılmış, ortalık gaza boğulmuş, tazyikli suyla göstericilerin yerden ayakları kesilmiş, coplar kınından sıyrılmış, kafalar ve gözler kırılmıştır. Taksim’de kan akmıştır.
Göstericilerin ağaç kesimine ve kazı yapılmasına karşı başlattığı sivil itaatsizlik ya da pasif engelleme sayılabilecek hareketi üzerine polisin ölçüsüz şiddet kullanması, durumu vahim bir hale getirmiştir. Emniyet güçlerinin sıktığı gazdan halkı korumak için askerlerin göstericilere maske dağıtması, olayların nereye doğru savrulduğunu gösteren bir işarettir.
Medyanın, özellikle televizyonların Taksim’de günlerce/gecelerce süren olaylar karşısında üç maymunu oynaması ise ilginç ötesi bir durumdur. Bu durum, Türkiye’de basının kendi kendini sansürlemek zorunda kaldığının kanıtıdır. Aradan beş gün geçtikten sonradır ki televizyonlar Taksim’de olan bitenlere kısmen ekranlarını açmıştır.
Türkiye medyasının vermediği haberleri halk, yabancı basın ve ajanslardan öğrenmektedir. Yabancı basın olayları “Taksim Tahrir Olur mu?”, “Türk Baharı” vb.. manşetleriyle vermiştir. Masum bir çevre koruma protestosunun hükümet karşıtı bir gösteriye dönüştüğünü yazan BBC, polisin göstericilere müdahalesinin Uluslararası Af Örgütü ve ABD tarafından kınandığını belirtti. İngiltere’nin en saygın gazetelerinden Financial Times, ’Türk polisi protestoculara karşı biber gazı kullandı’ başlığı altında verdi.
Baskı, şiddet ve zor yerinde ve ölçülü olarak kullanılmadığında zulme dönüşür. İletişim çağında halkı şiddetle baskı altında tutmak ve korkutmak mümkün değildir. Neredeyse bir haftadır süren gösteriler sırasında göstericilere iktidarın uyguladığı muamele, halkın korku duvarını aşmasına neden olmuştur. Korku duvarını aşan halkı durduracak hiçbir silahın, henüz hiçbir iktidar tarafından keşfedilmemiş olduğunun altını burada çizmek gerekiyor.
Yüzlerce insanın kanının dökülmesine, onca insanın yaralanmasına ve mahkemenin de yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşın AKP iktidarı, krizi yönetmek için hiçbir çaba göstermemiştir. Başbakan yaptığı açıklamalarla Taksim’deki krizi yönetmek yerine, yaşananları kaosa çevirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden, halkın Taksim’deki direnişini küçümseyen ve gözdağı veren konuşmalar yapmaktadır.
Diğer yandan Başbakan Erdoğan, sorun olarak halka “ben bilirim”, “karar verdik” , “böyle uygun gördük” türünden tepeden inmeci dayatmalarına hiç değinmiyor. Sorun olarak habercileri, “politika üretemeyen muhalefeti”, illegal örgütleri ve göstericileri gösteriyor.
Başbakan Erdoğan, uygulamalarına muhalefet edenleri siyasi rakip değil adeta düşman olarak görmektedir. Onları yenmek için değil imha etmek için çalışmaktadır.
AKP iktidarı, işbirlikçileriyle beraber yürüdüğü yollarının sonuna gelmiştir. 31 Mayıs 2013 tarihi, AKP iktidarı için dönüm noktasıdır.