AKP içinde eleştiri korkusu!

AKP içinde eleştiri korkusu!

Karar Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kiras hükümet içine ‘aile yönetimi’ görüntüsünün parti içindeki korku nedeniyle dile getirilemediğini belirterek, “AK Parti tabanına hitap edebilme vasfına sahip kişiler veya yapılar iktidarı eleştiremiyorlar" dedi.

Karar Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras, AKP ve hükümet içinde "aile yönetimi görüntüsünün" korku nedeniyle eleştiri konusu yapılmadığını söyledi. Kiras, "CHP’li siyasetçiler, solcu gazeteciler vs. bu noktada bir ölçüde tolere ediliyor, hatta bu cepheden gelen eleştiriler kendi tabanını konsolide etme fırsatı verdiği için makbul bile sayılıyor ama AK Parti tabanına hitap edebilme vasfına sahip kişiler veya yapılar iktidarı eleştiremiyorlar. Buna cüret edenler analarından doğduklarına pişman ediliyorlar" dedi.

"İktidar partisi iç muhasebe mekanizmalarını kilitledi" diyen Kiras'ın "Durup dururken yeni parti arayışı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıyor. AK Parti’yi birlikte kurdukları, geçmiş iktidar devirlerinde yan yana oldukları ama son yıllarda AK Parti’den birer birer uzaklaşan veya içeride kalsa bile parti politikalarına itiraz etmekten geri durmayan “eski dava arkadaşlarını” hedef alıyor, eleştiriyor, suçluyor...

Geçmişte partiyle yollarını ayıranlar için pek yapmadığı bir şey bu. Bu alışılmadık tutumun sebebi toplumdaki -ve parti tabanındaki- “yeni parti” beklentilerinin geçmişteki benzer teşebbüslere gösterilen ilgiden daha farklı oluşu herhalde...

Çünkü geçmişte bu türden ayrılıkları, kopuşları fazla dert etmez görünen iktidar partisi bugünkü arayışları ciddi bir tehdit olarak algıladığını belli ediyor. AK Parti lideri “trenden inenler” metaforu etrafında geliştirdiği karşı retorikle bu alandaki girişimlerin önünü almak istiyor. Arayışları “ümmeti bölmek” suçlamasıyla etkisiz hale getirmeye çabalıyor

Peki, bu mümkün mü? AK Parti tabanına dayanan yeni bir partinin -veya partilerin- kurulması önlenebilir mi? Daha önemlisi, tabanın buraya teveccühü engellenebilir mi?

Bu sorulara olumlu cevap vermenin kolay olmadığı ortada. Zira AK Parti yönetimi hâlâ “ben nerede hata yapıyorum” diyemiyor, zaten hata yaptığını asla kabule yanaşmıyor, dolayısıyla da kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini kabul etmiyor. Hatta bizim de ekonominin, dış politikanın iyi yönetildiğini, ülkede her şeyin yolunda olduğunu kabul etmemizi bekliyor.

Varlığını inkâr edemediği felaket boyutundaki başarısızlıkları ise dış güçlere, hainlere vs. yüklemeye çalışıyor. Hainlik suçlaması siyasette ve medyada kol gezdiği için söz gelimi Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin fayda getirmediğini, aksine sorunları daha da büyüttüğünü ortalıkta söylemek cesaret istiyor.

***

Keza artık iktidar katlarında ehliyet ve liyakat sahibi kimsenin barınamadığı, aile yönetimi görüntüsünün halkı rahatsız ettiği, yolsuzluk iddialarının ve nepotizmin alıp başını gittiği vs… korkudan dile getirilemiyor. CHP’li siyasetçiler, solcu gazeteciler vs. bu noktada bir ölçüde tolere ediliyor, hatta bu cepheden gelen eleştiriler kendi tabanını konsolide etme fırsatı verdiği için makbul bile sayılıyor ama AK Parti tabanına hitap edebilme vasfına sahip kişiler veya yapılar iktidarı eleştiremiyorlar. Buna cüret edenler analarından doğduklarına pişman ediliyorlar.

Bunun anlamı iktidar partisinin iç muhasebe mekanizmalarını kilitlemiş olmasıdır. Siyasetçi için ekmek kadar, su kadar gerekli bir kaynağın ortadan kaldırılmış olmasından bahsediyoruz. Hem kendileri için hem ülke için tehlikeli bir yola girilmiş, yanlış üstüne yanlış yapılıyor ve yanlış yapıldığını söylemek suç oluyor.

Böyle bir siyasi ve sosyal atmosferde “yeni parti” arayışlarını engellemek kolay olmasa gerektir. Zaten görünen o ki toplumun bu alandaki beklentisinin ürettiği kredi, iktidarın sözkonusu alandaki girişimleri engellemeye gücünün yetmeyeceği bir raddeye gelmiş bulunuyor.

Ancak iktidarın görmediği veya görmek istemediği nokta şu: Bugünkü “yeni parti” girişimcilerinin gücünün kaynağı esas olarak AK Partinin son yıllarda yaşadığı sürüklenme, maruz kaldığı savrulma. Yani birtakım “eski AK Partililerin” durup dururken mevcut yönetime itiraz etmeye, yapılanları eleştirmeye başladığını varsayarak yeni girişimleri önleyemezsiniz.

AK Partideki “kan kaybı” kurucularının, yöneticilerinin, bakanlarının bir kısmının “ben artık yokum” diyerek ayrılmasından ibaret değil ki. Kendi toplumsal tabanını kaybetmekte olduğunu fark etmiyor -veya bunu kabul etmeyerek felaket saatini geciktirip vakit kazanmaya çalışıyor- iktidar partisi.

***

Son belediye seçiminde oy oranı dramatik ölçüde düşmüş bir parti… Bilhassa metropollerde hüsrana uğramış ve -MHP ittifakına rağmen- İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Diyarbakır’ı kaybetmiş, Batıdaki merkezler içinde Balıkesir ve Bursa’yı zorlukla kazanmış bir parti… İstanbul’da önce 13 bin oy farkıyla kaybettiği seçimin sonucunu kabul etmeye yanaşmayınca bu sefer ikinci seçimi 800 bin oy farkıyla kaybetmiş bir parti… Geçmişte her coğrafyadan ve her toplumsal kesimden oy alabilmesiyle -haklı olarak- övünürken şimdi nerdeyse “İç Anadolu ve Doğu Karadeniz partisi” haline gelmiş bir parti… hâlâ halkın karşısına geçip “Ben bu ülkeyi çok güzel yönetiyorum, kötü yönetiyorsun diyenler haindir” diyorsa kendi yolunu kendisi tıkamıştır. O partinin tabanının yeni arayışlar içine girmesi kadar doğal bir şey olamaz.