AKP aşkının güçlü iksiri: "Reform"
Kapatılma davası, küllenmiş AKP-AB aşkını tazeledi. AB’nin, “Bu bir yargı darbesi... AKP kapatılırsa müzakereler dondurulur” tehdidi, “kavuşmaya” yetti. Bu tehdide Türkiye’den tepki yükselince de üslup yumuşatıldı, “kapatılmadan endişe duyarız... demokrasi ve hukuka saygılıyız” şeklinde daha “münasip” biçime sokuldu. Ama AB’nin son derece telaşlı ve öfkeli tavrı değişmedi.
Evvelemirde bir hakkı teslim edelim. AB’ye kızmadan önce iş nasıl şirazeden çıktı ona bakalım. Hakikat şu ki, Brüksel’in “şefaati” için ilk girişim AKP’den geldi. Yoğun dış temas, ciddi “reform” taahhütlerinden sonra AB celallendi. Seçimler sebebiyle yavaşlayan “reformların” hızlanacağının ispatı için de Vakıflar Yasası ve 301 örnek gösterilip, 2008 “reform” yılı ilan edildi.
İşte tarafların aşk iksiri bu “reform” sözünde. Tılsım burada gizli. Nitekim AB Troykası 6 Mayıs’ta Ankara’da toplandı, Komiser Olli Rehn, AKP’nin kapatılmasına karşı “en iyi ilacın, reform sürecini tekrar yoluna koymak” olduğunu vurguladı. Bu arada, AKP’yi gündemde tutmaya da yarayacak Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin 27 Mayıs’ta Hükümetlerarası Katılım Konferansı’nın da 22 Haziran’da yapılacağı ve iki başlıkta müzakerelerin açılacağı müjdesi verildi. Ne büyük lütuf (!)
Yine Troyka toplantısı sonrasında AB dönem başkanı Slovenya’nın Dışişleri Bakanı Dimitrij Rupel’in, “Çok ilginç, çok dostane ve umut verici bir toplantı yaptık” açıklaması, gerçekten dikkat çekiciydi. Rupel lafı işin özü “reform” a getirip, “Türk hükümetinin reform sürecini yoğunlaştırma taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.
“Reform” un tılsımı küçümsenemez!.
“Reform” un ne menem şey olduğunu yazıp duruyoruz. Ama ne kadar etkili, dinleyen, anlayan var mı bilmiyoruz. Haçlılar ülkemize en ağır küfürleri yapsa, ama başına “reform” sözünü koysa, mesele kalmıyor. Mesele ne söz, rahmetli üstat Cemil Meriç’in ifadesiyle “Batının içimizdeki askerleri , “reform” ezberi güçlü yazar-çizer takımı ve siyaset erbabı “bayramlık çocuklar” gibi seviniyor.
Birilerini sevince boğan şu “reform” ları AB belgelerinden bir kere daha hatmedelim:
- Kıbrıs’ta ek protokolünü uygula, hava ve deniz limanlarını Rumlara aç.
- Türkiye’nin kabul ettiği Müzakere Çerçeve Belgesi’ne göre, Rum hükümetinin NATO üyesi olmasına karşı çıkma.
- Patrikhane’nin ekümenliğini ve tüzel kişiliğini tanı.
- Heybeliada Ruhban Okulu’nun ekümenik olarak açılmasına izin ver.
- Gökçeada ve Bozcaada’daki kilise ve okulların onarılarak açılmasını, adayı terk eden Rumları çağırıp mülklerinin iadesini sağla.
- Ege’de Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasını savaş sebebi sayma.
- Misyonerliği yasal teminat altına al, dini özgürlükleri genişlet. Alevileri dini azınlık olarak tanı.
- Ermenistan sınırını aç, şartsız olarak görüşmelere başla.
- PKK sorununa, demokratik ve siyasi çözüm bul.
- İnsan haklarını ve demokrasiyi temel alan “sivil” Anayasa’yı yürürlüğe koy.
- Yargı “reform” unu gerçekleştir. (Adalet Bakanı taslağı herkesten önce Olli Rehn’e sundu.)
- Irak’ın kuzeyindeki kukla yönetimi tanı.
- “Ergenekon” soruşturmasında sonuna kadar git, devletin içindeki uzantılarını bul.
Bunlar AB dayatması “reform” lardan bir demet. İyileştirme demek olan “reform” Türkiye söz konusu olunca, nedense “baldıran zehrine” dönüşüyor. Bu da AKP-AB “aşkı” oluyor. Aynen kapatma davasında AKP’nin “can”, AB’nin “et” derdine düşmesi gibi. Yani, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi “batılı değerlerin”, kaba “batı çıkar” ları için maske yapılması.
Soruna hâlâ “demokrasi ve özgürlükler” açısından bakanların; RP ve FP’nin kapatılmasında AB’nin neden gıkının çıkmadığını, AB ülkelerinde de partilerin kapatıldığını, yasalarında kapatmaya dair hükümlerin bulunduğunu dürüstçe açıklaması gerekiyor. AB üyesi Avusturya’da seçimleri kazanan Hayder, faşist temayüllü, ileride rejimi değiştirebilir denilerek, hukuk dışı yoldan istifa ettirilmedi mi? Seçimle gelse bile rejimin bekası adına “halkın iradesi, demokrasi” çöpe atılmadı mı?
Evet, söz “AB askerlerinin”!..