AKP, "1 Mart Hayır'cıları"nı niye ihraç etmemişti?

Türkiye'ye dair birçok gelişmenin "gerekçesi"ni de oluşturduğu için sık sık dönüyoruz o güne; unutmuş olamazsınız.

1 Mart 2003.

Irak ve Afganistan işgalleri sırasında, Türkiye'nin sınır ötesine asker göndermesi ve işgal güçlerinin de Türkiye'ye yerleşebilmesi için AKP tarafından hazırlanan tezkereye, AKP'li Bülent Arınç "Hayır" demişti. AKP'li Beşir Atalay "Hayır" demişti. AKP'li Zeki Ergezen "Hayır" demişti.

Bunlar partinin çok ağır toplarıydı o dönemde.

Ve o gün, TBMM'de yapılan oylamada bu isimlerin de rüzgarıyla 48 fire verdi AKP!

***

Grup Başkanvekilleri çok öfkelendi, fırçalar atıldı, sitemler havada uçuştu filan...

Ama...

Ama o milletvekillerinden bir teki bile "parti görüşüne aykırı davrandığı" için partisinden ihraç edilmedi.

Kimi yeniden listeye giremedi belki. Ama ne zaman? 4 yıl sonra! 2007'de!

O güne kadar AKP milletvekili olarak devam ettiler bütün siyasi faaliyetlerine.

Kimi bakan bile, başbakan yardımcısı bile, hükümet sözcüsü bile oldu ilerleyen yıllar içinde.

***

Daha ilgincini söyleyeyim...

Bana göre, bu "partinin tepesinin görüşü dışında konuşan" isimleri sayesinde tabanını kenetleyebildi AKP.

En basit örnek:

Deniz Feneri rezilliğini hatırlayın...

Nasıl da kaynıyordu parti. Vicdanla cüzdan nasıl da birbirine girmişti.

O gün, "resmi görüş"ün sessizliğinin aksine, Arınç çıkıp da o büyük yolsuzluğu yerden yere vurmasaydı mesela... Tabanın "vicdan" cephesi "oh be, bizim gibi düşünenler de varmış" diyerek kendilerini AKP'ye yeniden ait hissedebilirler miydi!

***

Yusuf Halaçoğlu ve benzer şeyler söyleyen bir grup milletvekili hakkındaki ihraç haberleri üzerine "kıssadan hisse" niyetine yazıyorum bunları.

Son tahlilde varoluşsal bir çelişki içinde değillerse, neden fena bir şey olsun ki "bir de böyle düşünün" diyenlerin olması parti içinde?

Birileri "vazifesini" yerine getirirken, birilerinin de "durumdan vazife çıkarması"nın ne mahsuru olabilir?

Sanılanın aksine bölmez her zaman "aykırı ses"ler; "resmi görüş"ü benimsemeyenlerin temsilini sağlayarak birleştirirler.

Aidiyetleri pekiştirirler.

Kopmaları önlerler.

Öfkeyi dindirirler.

Amiyane tabirle "gazı alırlar" her şeyden önce!

Bu insanlara, sırf bunun için bile, siyaseten tahammül gibi oldukça işlevsel bir seçenek varken köprüleri atmak niye?

Hem de kaybedecek bir kişiye bile tahammülün olmadığı bir dönemde!

***

Ne yaptın sen çocuk!

-------

Oda TV'nin "Barış'lar"ından Terkoğlu olanı;

Ne yaptın sen çocuk öyle!

Başından sonuna ürpererek, güçlenerek, yüreklenerek okudum "savunmam yok" diyerek devrana verdiğin tarihi hükmü...

***

Gazetecilerin gazetecilikten yargılandığı Oda TV davasının finalinde Barış çıktı ve...

"Sayın heyet" dedi;

"Bizim ülkemiz işgal gördü, işgalciler için zabit yazılanları da gördü.

Bizim ülkemiz darbeler gördü, darbeler için savcılık yapanları da gördü.

Bizim ülkemiz istibdatlar gördü, istibdatlar için hakimlik edenleri de gördü

Bu zabitleri, savcıları, hakimleri hatırlayan yoktur. Bunların çocukları, torunları dedelerinden bahsetmeye utanırlar...

Lakin bizim ülkemizin ölüme de, sürgüne de, hapse de başı dik giden ve hiç tükenmeyen bir aydın geleneği de vardır. İşgaller, darbeler, istibdatlar yenilir, onlar yenilmez. Güneş söner, ay yarılır, onlar cumhuriyetten, hürriyetten, bağımsızlıktan, ilerlemekten vazgeçmez. Bayrağımızı bin kez düşürseler, onlar daha yükseğe asar. Biz, kendimizi o aydınların devamcıları sayıyoruz..."

O zaman...

Biz de sizdeniz!

Biz de sizdeniz!

Biz de sizdeniz!

Gazetecilik, küllerinden doğan bir Anka gibi süzülecektir elbet hür semalarında yurdunun bir gün!

***

İmkan verseler bak gör nasıl mutlu olurum

-------

Ne güzel söyledi tiyatrocu Cem Davran, "En yazık cümleyi, iç savaşı saldılar ortalığa, yine de Kuyu'dan insanlık çıktı."

Ve ne güzel söyledi gazeteci Yazgülü Aldoğan, "Aslında kötü insanlar değiliz biz".

İyi olma fırsatına ihtiyacımız var sadece.

Mesela imkan tanısalar;

Mutlu bile olabiliriz yeniden bu ülkede, hep birlikte!

***

Alkışlamamız mı gerekiyor

----

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs müzakereleri çerçevesinde yapılan liderler görüşmesinde, Anastasiadis'in büyük bir öfkeyle "Söyleyecek bir şeyim yoktur" dediğini ve kapıyı sert bir şekilde vurarak çıktığını söylemiş.

Kendi yapması gerekeni, Rum lider yaptı diye mi övünüyor, anlamadım ki!

Yazarın Diğer Yazıları