Akil insan felsefesi ve kullanılmak
Hz. İsa’dan sonra doğduğu bilinen, Şam’a giderken İsa’nın hayalini gördüğü için de “seçilmiş havari” olarak kabul edilen Pavlus’un İncil’de yer alan sözlerine göre “herkesle her şey olmak” başarının şartıdır. Pavlus, kutsal amaç uğruna herkesle her şey olunması gerektiğini söylemektedir. O, bu konuda aynen şunları söyler: “Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa’nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım... Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini, Müjde’de payım olsun diye Müjde’nin uğruna yapıyorum.”
Pavlus, inanç uğruna her kılığa girilebileceğini, her değerin değer aleyhine kullanılabileceğini söyler. İnsanları kazanmak için sahtekarlık dahil her yöntem meşrudur.
Fransız Generali Napolyon da zafer için Havari Pavlus gibi herkesle her şey olmamış ama herkese bir başka biçimde görünmüştür. “Ben Katolik geçinerek Vendee savaşını kazandım; Müslüman geçinerek Mısır’a yerleştim; Papacı geçinerek İtalya’da yürekleri kazandım. Bir Yahudi halkını yönetecek olsam, Süleyman’ın tapınağını yeniden kurardım” demiştir.
Sun Tzu da düşmanı şaşırtmak ve zafer kazanmak amacıyla benzer görüşler ileri sürer: “Savaş için en güçlü olduğunuzda, kendinizi güçsüz göstermeli; kuvvetlerinizi harekete geçirirken, hareketsizmiş gibi durmalı; düşmana yaklaştığınızda, uzakta olduğunuz izlenimi vermeli; uzakta olduğunuzda ise düşmanın burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inandırmalısınız.” Sun Tzu, savaş sürecinde zafer için gerçek ile görüntü arasındaki mesafe konusunda rakipleri yanıltmanın zorunluluk olduğunu öneriyor.
Makyevelli şöyle der: İnsan, yönetim için bir araçtır. Yöneticiler, kendisini dini bütün, dürüst, güvenilir, iyi yürekli, adil, yansız olduğuna inandırmalıdır. Ama yönetenin bu nitelikleri kendinde bulundurması gerekmez. Liderin amacına ulaşması için uygulayabileceği her yöntem ve davranış yasaldır. Başarıya ulaştığında yöneticinin uyguladığı yönetim ve eylemleri tartışılamaz, yasa sayılır.
Makyavelli; “Kral iktidarını güçlendiriyorsa dini yaygınlaştırmalı ve dindarları korumalıdır. Eğer din, kralın iktidarını sürdürmesine mani oluyorsa dini yasaklamalı ve dindarları ezmelidir” der.
Barış ve çözüm gibi kutsal kavramlar uğruna iktidar tarafından kullanılan Akil İnsanlar da benzer felsefeye sahiptir. Tarihe yön vermişlerin yaptığı yanında bizdeki akil insanların yaptıkları hiç kalır.
Bireyi ya da toplumu kendi varlığına ve çıkarlarına aykırı biçimde davranmaya ikna etmek mümkün müdür? Bu soruya insanlık tarihi, “mümkün” olduğu cevabını vermektedir. İnsanların ikna yoluyla kendi varlıklarından nefret eder hale getirilebildiğinin en kesin kanıtı tarihin bizzat kendisidir. Yalnızca kişisel çıkar sağlama ya da güç kullanma yoluyla insanlar kendileri, içinden çıktığı toplum ya da kültür aleyhine ikna edilmezler. Bu; yerine göre bireyin değersizleştirilerek, önemsizleştirilerek ya da cahil bırakılarak; yerine göre de AKİL, önemli ya da bilgili ilan edilerek yapılabilir.
Birey çoğu kez farkında olmadan kendisine karşı savaştırılır. Bu yöntem ancak bireyin zihnen ele geçirilmesinden sonra uygulanabilir. İşin bir diğer yönü de bedenle ilgilidir. Varlık bedene, beden de bir takım maddelere bağımlı kılınmışsa birey fiilen yabancılaşmış demektir. Uyuşturucu, keyif verici, hasta edici, güçsüzleştirici ve bağımlılık yaratan maddeler bu aşamada devreye girer. Bu tür alışkanlıklar pazarlanarak bireylerin bedenleri, varlıkları aleyhine kullanılır. Bu durum insana -kendi alışkanlıkları yoluyla kendine- ihanet etmenin öğretilebilir ve mümkün olduğunu gösterir.
Akil insanların görevi de budur.