Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde danışmanlığını yapan Karar gazetesi yazarı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın termik santral düzenlemesini veto etmesinin ardından AKP’li vekillerin tavır değişikliğini köşesine taşıdı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın TRT’ye yaptığı açıklamaların tutarsız olduğunu vurgulayan Beki, “Halk yerine sermayeyi seçen görüş, nasıl oldu da iç istişarede ağır basabildi? Sağduyu niye o zaman galip gelemedi?” ifadelerini kullandı.
Karar gazetesi yazarı Akif Beki’nin “Gizemi arttıran veto açıklaması” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, TRT'ye çıkarak termik santral yasasıyla ilgili tutarsızlığı açıklamaya çalıştı.
Fakat getirdiği açıklama da açıklanmaya muhtaç. 'Bu çarpıklığa kim yol açtı' sorusu, gizemini koruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir tarafta sermayenin çıkarları diğer tarafta halkım varsa kabul etmem mümkün değil" demişti.
Bir tuhaflığı da Meclis'e iade kararının, o yasaya oy veren AK Partilileri herkesten çok sevindirmesiydi.
Bacalara filtre takma zorunluluğunu erteleyen düzenlemeyi, halkı zehirletmeme gerekçesiyle geri çevirdiği için Erdoğan'a teşekkür edenlerden biri de Mahir Ünal.
Ünal, bu çelişkiyi şöyle izah ediyor: "Karşı olduğunuz bir mesele varsa söylersiniz. Ortak karar alınır herkes de riayet eder."
Tercümesi, "Aslında karşıydım ama ortak karara uydum."
Parti kurullarında görüşüldüğünü ve tartışmayı ertelemeden yana olanların kazandığını anlıyoruz.
Teklifin altındaki 98 imza ile 202 'evet' oyu da parti kararı olduğunu doğruluyor, aksi düşünülemezdi.
Ünal'dan devamla: "Meclis bunu yasalaştırmış ama veto da var. Cumhurbaşkanımızla tekrar konuşulmuş. Toplumsal hassasiyet dikkate alınarak veto hakkını kullanmış..."
Toplumsal hassasiyetin baştan dikkate alınmadığının itirafı değil mi bu?
Madem Cumhurbaşkanı'nı ikna eden şey 'toplumsal hassasiyet'...
Demek ki halkın tepkisi doğru yansıtılsa, işin aslı söylense, kendi partisinin iradesine karşı bu ilk vetosu önlenebilirdi. AK Parti Genel Başkanı olarak onayladığı bir yasayı, Cumhurbaşkanı olarak veto etmek zorunda kalmayabilirdi Erdoğan.
Ertelemeyi savunanların gerçeği sakladığı, karşı olanların da ısrarı göze alamayarak sessiz kaldığı sonucu çıkmıyor mu?
Sözcü Ömer Çelik'in, yasayı geçiren parti iradesine sahip çıkmak yerine Cumhurbaşkanlığı vetosunu gururla duyurması ve haklılığını anlatması bundan olmalı.
Ortada, sahipsiz kalan sadece parti iradesi mi? Meclis'ten geçirmek için bütün forsunu kullanan Enerji Bakanlığı da vetodan sonra düzenlemeye arka çıkmadı.
Nedenini yine Ünal'dan dinliyoruz: "Dün böyle demiştiniz, şöyle demiştiniz? Siyasetçi toplumsal hassasiyetlere göre hareket eder. Bizden şunu mu istiyorlar; toplumsal hassasiyetleri dikkate almayın..."
Oysa, o toplumsal hassasiyetlerin yeni olmadığını da kendi beyanından anlıyoruz.
Diyor ki "Cumhurbaşkanımızın en başından itibaren çekinceleri vardı. İlgili firmaların gerekli tedbirleri alamayacağı yönünde bir kanaati oluşmuş olamaz mı?..."
O halde, çözülmesi gereken gizem şu:
Halk yerine sermayeyi seçen görüş, nasıl oldu da iç istişarede ağır basabildi? Sağduyu niye o zaman galip gelemedi?
Kim ağırlık koyarak sermaye lehine parti yönetimini etkiledi, Cumhurbaşkanı'nı kim yanılttı? Ve ne değişti de bu yanılgı fark edildi? Sorumluları hakkında ne yapılıyor?
Bilinsin ki Ünal'ın izahatı bu gizemi azaltmıyor, daha da arttırıyor.”