Akbabalar zamanı

Önceki gece bir baktım;

Üç kanalda birden "İYİ Parti" tartışılıyor.

Ek olarak iki ayrı kanalda, -birinde partinin Grup Başkanı, diğerinde Genel Başkan Yardımcısı olmak üzere- İYİ Parti yöneticileri "konuşturuluyor".

Ve bu İYİ Parti kurulduğu günden bu yana ilk defa oluyor!

***

"İYİ Parti'de neler oluyor?"

"İYİ Parti hangi toplumsal tabana hitap ediyor?"

"İYİ Parti dağılıyor mu?"

"Akşener yeniden Genel Başkan olur mu?"

"İYİ Parti nerede hata yaptı?"

"İYİ Parti neden beklenenin altında oy aldı?"

Akademisyenler, hukukçular, gazeteciler oturmuş saatlerce bu sorulara cevap arıyor.

Neden?

Çünkü "akbaba" olmak bunu gerektirir!

***

Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla; sözüm maaşını "hak etmek(!)" durumundaki televizyonculara değil, eminim onlar da bu yayınları seçim sürecinde yapıp izleyenlerine "emme basma tulumba" sıkıcılığı yerine çok renkli, bol polemikli, heyecan verici, dikkat çekici programlar sunmak isterlerdi. Eminim onlar da izlenme oranı listelerine gömülmek yerine sabun köpüğü dizilerden çok izlenecek işlere imza atmak, cesur sorularla bütün dikkatleri ve dahi takdirleri toplamak isterlerdi. Kendi kendilerini sabote edecek değiller ya...

Sözüm, onların nezdinde, sahip oldukları kanalları iktidarla kurdukları başka ticari ilişkilerin payandası yapan, bu yüzden de basın ahlakıymış, reytingmiş, tarafsızlıkmış zerre umursamayan, omurgası doksan derece eğilmeye ayarlı bir kısım medya patronuna!

Bugün İYİ Parti'nin "beklentiyi karşılayamadığını" tartışıyor olabilmeniz için, dün bir "beklenti"nin var olduğunu kabul ve tabii ifade etmiş olmanız gerekmez miydi?

Olup biteni sadece sizin kanallarınızdan izleyenler için öyle bir parti yok mesela; şaşkın şaşkın bakıyorlardır muhtemelen şimdi TV ekranına;

Neden bahsediyor bunlar?

***

İYİ Parti'nin akıbeti ne olur bilemem ama sizinkini tahmin etmekte hiç zorlanmıyorum;

Bir dönemin yüzkaraları diye yazılacaksınız medya tarihine!

***

Toplumsal ihtiyaç(!)

İYİ Parti Olağanüstü Kurultay sürecinin tartışıldığı programlarda çok sık tekrarlanan garabet bir cümle var:

"Yeni bir partiye toplumsal ihtiyaç yokken ortaya çıktı."

Toplumun AKP (ve bağlaşıkları)yla, CHP (ve bağlaşıkları) arasına sıkıştırılmaya çalışıldığı bir ortamda, kendisini bu iki mahalleye de ait hissetmeyenler nereye taşınacaktı?

"Milliyetçiliği ayaklar altına almış", "Türklük düşmanı" olduğunu hiçbir vakit gizlememiş bir zihniyetle ittifak içinde olmak istemeyen "milliyetçiler"...

Şirke bulaşmak istemeyen, "kul hakkı"nın vebaline ortak olmak istemeyen dindar yahut muhafazakarlar...

İnsan hak ve özgürlükleriyle bunları yarattıkları terörü meşrulaştırmak için kullananlar arasına çizilen çizgiyi yeterince kalın bulmayan Cumhuriyetçiler...

Atatürk'ün emanetlerine sahip çıkılamamasından rahatsız Atatürkçüler...

Eski, köhne bir dilin kendilerini temsil edemeyeceğine inanan gençler...

Vitrin süsü olmaktan yılmış kadınlar...

Bu grupların hepsi konjonktürün dayattığı değil de vicdanlarına sığdırabildikleri bir "üçüncü tercih" seçeneği aramıyorlar mıydı?

Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık çaresizliğine mahkûm edilen her toplumun "bir ihtimal"e daha ihtiyacı vardır!

***

SORU-YORUM

Aytuğ Atıcı'nın sakalını kesmesinin dışında, OHAL'in sona erdiğine dair başka herhangi bir belirti var mı?

***

Çökme selfisi

Onlarca insan, saatlerce bir binanın yıkılmasını beklediler. Kocaman bir bina üstünüze doğru yıkılıyor; refleksiniz ne olur?

Kaçmak...

En azından geri çekilme hissi...

"Görevli"yseniz; göreviniz doğrultusunda konum almak, ne yapabileceğinize bakmak...

Hiçbirini yapmadılar; o insanların neredeyse hepsi bina çökmeye başlar başlamaz telefonlarına sarıldılar...

Mahalle yanıyor mesela, bir kova su atmak yerine selfi çekiyor ahali...

Sosyo-psikolojik izaha muhtaç boyuta ulaştı artık insanoğlunun "cep telefonu"yla ilişkisi...

***

Altında kalırsınız

Bir yandan cayır cayır "Büyük İstanbul Depremi" uyarıları yapıyorsunuz...

Diğer yandan, o büyük, ölümcül, ürkütücü depremin er ya da geç ama bir gün mutlaka yaşanacağını öngördüğünüz İstanbul'da, deprem kuşağındaki başka birçok ilimiz de dahil olmak üzere yurt sathında, kaçak yapılmış, imarsız, iskansız, ruhsatsız yapılarla "barış" yapıyorsunuz...

Daha ileri gidip, hakkında yıkım kararı olan binalarla da barışıyorsunuz...

"Ceza" kesilmiş binaların cezalarını da iptal ediyorsunuz...

Neyin kafası?

Dün Sütlüce'den naklen izlediğimiz skandalın idrake yetmediği belli; nitekim ilçenin yerel yöneticisi de herkesle birlikte izledi ve sadece "yapacak bir şey yok" diyebildi!

Ders almanız, "yapacak bir şeyler var" demeniz ve o şeyleri yapmaya girişmeniz için daha kaç afet gerekli?

Bütün şehrin çökmesini mi bekliyorsunuz?

Eğer öyleyse bir sır vereyim:

Siz de altında kalırsınız!

Yazarın Diğer Yazıları