Büyük Taarruz ‘un bilinmeyen kahramanlarından biri de Afyonlu Ahmet Çavuş’tur.
Tarih 2 Eylül 1922’ydi.Yer: Uşak- MuratDağı.
Günlerden Cumartesi.
Saat 22.30.
İşgal orduları darmadağın olmuş, İzmir’e doğru kaçıyordu.
Yunan Orduları Başkumandanı General Nikolaos Trikopis de henüz yakalanmamıştı.
Gecenin ilerleyen saatleriydi.
Başkumandan Mustafa Kemal komutanlarını toplayıp, Trikopis’in yakalanmasını istedi.
Tabur Komutanı Fuat Bey hemen Afyonlu Ahmet Çavuş’u çağırdı yanına ve emri verdi.
“Bak Ahmet Çavuş” dedi, “Bu keşif diğerleri gibi değil. Biliyorsun düşmanı bozduk. Her tepenin ardından, kaçan düşman çıkabilir. Çıkan, düşman komutanı ve efradı, yani karargâhı olabilir. Sakın ha. Çavuşum falan deme. Alay komutanı olduğunu ve etrafınızı çevirdim. Teslim olmazsanız imha edeceğim diyeceksin.”
Gerisini Ahmet Çavuş kendisi anlatıyor:
Keşif için üç kişi dağa tırmanmağa başladık.
Yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı.
Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı.
Alaca karanlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5 - 10 zabitin oturduklarını gördüm.
Derhal bombalardan birisini yakalayıp davranmayın, teslim olun, diye haykırdım.
Hepsi, ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir zabitin atını yularından yakalayarak çektim.
Sordular: Ne kadar kuvvetiniz var? dediler.
Üç ordu, dedim. Tamamen muhasara altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi grup ateşine vereceğiz.
Hangi kıtaya kumanda ediyorsun? dediler.
Alay kumandanıyım, dedim. Rütbemi sordular?
Başçavuş dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim:
Bizde onbaşıdan fırka kumandanı bile var, dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler.
Ceplerimizi doldurduk. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Kaymakam Hüseyin Hüsnü Bey’le tabur kumandanımız Fuat Bey geldiler.
Hüseyin Hüsnü Bey, esir zabitlerin içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:
Bu zabitin kim olduğunu biliyor musun?
Ne bileyim, dedim. Elin düşmanı. Babamın oğlu değil ya!.
Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:
-Trikopis, Trikopis, diye haykırdı. Yunan Başkumandanı.
Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana bir İstiklâl Madalyası yazdılar.
Trikopis’in esvaplarını da bana hediye ettiler. Geçen seneye kadar bu esvapları giyerdim. Şimdi bunlar azıcık eskidi. Sokağa pek gelmiyor. Evde saklıyorum.”
TRİKOPİS'İN TESLİM ALINMASI SAVAŞIN SONU
Yunan Orduları Başkomutanı General Nikolaos Trikopis’in teslim alınması savaşın sonu, Anadolu’nun işgalden kurtuluşuydu. Ve bu zaferde en büyük imzası olanlardan biri isimsiz Ahmet Çavuş’tu. Ahmet Çavuş kurtuluştan sonra Ünlü soyadını aldı.
Afyon Hapishanesi’nde İnfaz ve Koruma Başmemurluğu görevini yaptı. Yıllar sonra yaşlandığı gerekçesiyle işine son verildi.
Aç kalmamak için vilayet kavşağında nokta bekçiliği yapmak zorunda kaldı. İstiklal madalyası vardı ama parası yoktu.
Ahmet Çavuş 18 Mayıs 1956’da ölünceye kadar çalışmayı sürdürdü. Hayatı hep yokluk içinde geçti. Son anında dahi bekçilik yaparak evine ekmek götürdü.
(Kaynak: Tanıkların Dilinden İstiklal Ve Zafer Hatıraları Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları)