Ah nerede o eski dönekler!
Bir iktidar yağdanlığı (ama öyle porselen, cam işi filan değil en plastiğinden bu yağdanlık), "ByLock'çu bakan eşi" haberinden dolayı dün ifade vermek durumunda kalan gazeteci İsmail Küçükkaya'yı, sözüm ona tahrik ederek, amiyane tabirle gaza getirerek "kaynağı açıklamaya" zorluyor:
"MİT'in ByLock listesini gördüm, bakan hakkındaki iddialarımın kaynağı da o" diyorsan konuşmak zorundasın İsmail. Var olduğunu iddia ettiğin gizli belgeyi sana kim, nerede gösterdi?
Eğer bu bilgileri açıklamazsan, haklarında suçlamada bulunduğun insanlar ve seyircilerin sana "yalancı" der sen de gıkını bile çıkartamazsın.
Daha da kötüsü İsmail, delillerini ortaya koyamazsan, tıpkı FETÖ'cüler gibi ByLock'u sulandırmaya çalıştığın hafızalara kazınacak.
Evet, dinliyoruz.
Var mı bir cevabın?"
***
İsmail Saymaz, sosyal medyada tek cümlede şöyle geçti şeceresini;
"Son 5 yıl içinde BirGün'de solcu, Taraf'ta Fetullahçı, Sabah'ta iktidar yanlısı olabilmiş bir düşük..."
***
İşin bu tarafı, yani, medyada köşelerin liyakatten ziyade büyük ölçüde rüzgârla aynı hızda ve senkronize dönebilme, havada çift takla atabilme, omurgasını el etek öpecek düzeyde esnetebilme kabiliyeti(!)ne sahip olanlara tahsis edilmiş olması Türk medyası için ayrı bir sancı.
Benim bugünkü derdim ayrı...
Eskiden de "dönek" enflasyonu yüksek bir mecraydı Türkiye'nin yazılı basın alanı. Ama hiç değilse eskinin dönekleri, gazetecinin "bilgi kaynağını açıklamamak hakkı"na sahip olduğundan haberdar olacak kadar bilirdi -mış gibi yaptığı gazetecilik mesleğini.
Cehalete övgü bu düzeyde değildi.
***
Allah insanı, tıpkı zengin gibi "yerli ve milli"nin de "sonradan görme"sinden korusun; mevzuyu hamasete boğup, Viyana önlerinde gargaraya getirmeye kalkarlar diye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin sağladığı güvenceleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını ve Avrupa Konseyi'nin tavsiye kararlarını hiç yazmıyorum bile.
Ama Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Bakanların her fırsatta tekrarladığı gibi kabile devleti değil de bir hukuk devleti ise...
Basın Kanunumuzun 12'nci maddesine göre:
- Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.
Umarım, iktidarlı köşesinden aba altından sopa göstermeye kalkarak aslen yasayı da ihlal eden bu şuur noksanına sorar biri:
Sen kim oluyorsun da, kanunun mahkemeye vermediği yetkiyi kullanma hakkı bulabiliyorsun kendinde, hem de "açıklamazsan şöyle olur haaaa" diye ucuz köşe kabadayılığı yöntemiyle...
Hasan Cemal'in ahı tuttu galiba;
Eskinin döneklerini bile arar hale geldik sonunda!
***
Tabutluklarda ezilenlerin ahı tutar!
***
Cumhurbaşkanı, dün alenen "Türkçülük de, Kürtçülük de bölücülüktür" dedi.
***
Bir zamanlar odalarının duvarlarına, defter kapaklarına, okul sıralarına, mahallelerindeki elektrik direklerine "Türkçe düşün, Türkçe konuşun, umudun Türkçe olsun" yazan çocuklar vardı. Onların geçtiği sokakların bir köşesinde, ille de "Türk'üz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz" de yazardı.
O çocuklar Nihal Atsız okurlardı; Almıla koydular, Yamtar, Sançar, Pars koydular, Gökçen, Urungu, İlteriş koydular, "Bozkurtlar"ı dirilttiler çocuklarının adlarında...
Çok büyüdüler(!) sonra... Milletin vekili oldu, TBMM'ye girdi kimileri... Ve şimdi iktidarın en büyük destekçisi de kendileri...
İşte o çocuklara soruyorum, çocuk kalmış olması gereken o en samimi duygularını kilitledikleri yer neresiyse bünyelerinde oralarıyla cevaplasınlar:
- Türkiye'de, yani Türk ülkesinde, kurucu ideolojisi "Türk Milliyetçiliği" olan Türkiye Cumhuriyetinde, bir Türk'ün Türkçülük yapmak bölücülük müdür?
- "Devletin bekası" deyip, günün birinde iktidar yapmak için didindiğiniz fikrin, uğruna şehitler verdiğiniz fikrin, tabutluklarda bile eğilmeyen fikrin, "tehdit", "suç" olarak nitelendirilmesini de mi sineye çekeceksiniz?
- "Kendine dönmeyen" milletin/devletin bekası olur mu peki?
Bu başka hiçbir şeye benzemez; başta Nihal Atsız olmak üzere aralarında Alparslan Türkeş'in de bulunduğu, akıl almaz işkencelere maruz kalan Türkçülük Davası sanıklarının ahı tutar!