Ordumuzun Afrin'e sınır ötesi harekâtı başlattığı günden beri hissettiklerim ve düşündüklerimi, ifade edebilecek doğru kelimeleri bulamama kaygısı ve de askerimizin o tehlikeli coğrafyaya girmesiyle yaşadığım endişeyi bir türlü yazıya dökemedim. Gerek yazılı gerek görsel medya, her gün bu harekâta dâir sıcak haber verirken, "Bu batağın içinden nasıl çıkacağız?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum ama bir yandan da bu harekâtın kaçınılmaz olduğunu da teslim edebiliyorum. Fakat işin bu raddeye varmasında AKP iktidarlarının yanlış dış politikalarının büyük payı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Eskiden beri problemli bir komşu devletin iç meselesinde taraf olmak öncelikle azim bir hatadır. Burada öncelikle düşünmemiz gereken kendi millet ve devletimizin menfaatidir. Hele hele bir tarafı külliyen hain ilan ederek -ki o zat (Beşar Esad) isteseniz de istemeseniz de devletin başındadır ve tatile çıkmışlığınız vardır, üstelik babasından miras bir Türk düşmanlığı mevcuttur, PKK yı beslemiştir.- diğerini Kuvâ-yı Milliye'ye benzetmek vahim hatadan da öte rencide edicidir.
Daha da önemlisi çok değil birkaç sene önce canciğer kuzu sarması olunan mahfillerle bir müddet sonra devletin elden gitme noktasına gelinip kanlı bıçaklı vaziyete gelindiği düşünülürse dost ve düşman ayırd etme işinde pek de başarılı olunmamıştır.
İktidarda olanlarda eski dilde teenni ve dûrendişlik gerekmektedir. Yani ilerisini düşünerek, ihtiyatla hareket etmek ve uzak görüşlülük… Bakınız bu konuda değerli yazar Taha Akyol'un, 3 Şubat 2018 tarihli Kuvayı Milliye yazısından aldığım bâzı cümleler:
"Kuvayı Milliye kavramının asıl milli kutsallığı, Milli Mücadele'yi de içeren genel bir kavram olmasındandır." "ÖSO' yu terörist olarak nitelemeyi yanlış bulduğum gibi, Kuvayı Milliye düzeyinde yüceltmeyi de yanlış bulurum." "ÖSO'yu Kuvayı Milliye derecesine yücelterek bir bakıma kefil olmak da yanlıştır. Çünkü ÖSO hakkında ayrıntılı bilgilerimiz yok fakat homojen olmadığı, çeşitli gruplardan oluştuğu biliniyor. Bu gruplardan bazıları bir süre sonra sıkıntı yaratacak hareketler yapabilir; ihtiyatlı olmak gerekir."
Bu cümlelere katılmamak mümkün değil. Ben biraz daha ileri gidip; ÖSO karşısında daha da temkinli olmalı ve öncelikle bizim insanımızın güvenliğini korumalıyız diyeceğim yani sınır güvenliğini… Ardından da ilave edeceğim; Suriye'deki iç savaştır, bizim Kuvvamız ise yedi düvel ile savaştı, bu aynı şey midir?
Ha bir de soracağım; Acaba râbia işareti yaparak koruduğumuz Müslüman kardeşlerimiz hani nerdeler? Bir miting yapsalar da görsek derim.
Bu konuda bahsetmek istediğim ve hislerime tercüman olan diğer yazı gene 3 Şubat'ta gazeteniz Yeniçağ'da seviyeli ve tecrübeli yazar Sâdi Somuncuoğlu'nun "Zeytin Dalı Ve Çok Ortaklı Suriye" başlığını taşıyor. Harekât sonrasında Türkiye'yi bekleyen zorluklar ve alınması gereken tavrı anlatan yazıdan seçtiğim önemli cümleler: "Mesele bütün bölge devletlerine (Suriye, İran,Irak ve Rusya) âittir; birlikte hareket edildiğinde, ülkeleri kanser gibi saran illet defedilmiş olacaktır. İtiraf edelim ki bunun dışında tek başımıza hele statüsü tartışmalı üzerimizde yük gibi duran, ne idüğü belirsiz ÖSO gibi örgütlerle hiçbir başarıya gidilemez. Allah korusun, ava giderken avlanmak da vardır. Başımız daha büyük belaya girebilir."
Ne kadar doğru… Hele bu satırlar buz gibi gerçek değil mi?
"Peki bizim siyasetimiz nerede?
Söyleyelim; BOP da olduğu gibi Irak, Suriye ve Türkiye'de federasyonun (çok ortaklı devletten) yanında. 2003'de PKK muhatap alındı, müzâkereler başlatıldı, terör dirildi. Habur rezaleti ve devamında, beş defa Oslo'da KCK/PKK ile, altı defa İmralı'da teröristbaşı ile müzâkere edilerek Anayasadan Türk adının çıkarılması, özerk bölge kurulması dâir mutabakat yapılmadı mı? Sonunda; bâzı şehirlerimiz orduyu donatacak ağır silah ve patlayıcılarla tahkim edilmedi mi? Sayın Somuncuoğlu tabloyu daha da ayrıntılı anlattıktan sonra yazısını şu acı ama gerçekçi tespitle bitiriyor. "Bu tabloya göre acaba Suriye'de, "bir bölge yönetimi" kurulacak da ÖSO'ya mı devredilecektir? ÖSO üzerindeki bu kadar ısrar bunun için midir? Hemen söyleyelim, bu durumda Türkiye herkesi karşısında bulacaktır, bundan şiddetle kaçınmalıdır."
Evet, iki tecrübeli yazarın da tesbitleri doğrudur. Temennimiz milletçe en az zararla ve kısa zamanda bu geçitten çıkmaktır. Vatan evlatlarının hain kurşunlarla toprağa düşmesini elimiz kolumuz bağlı ekranlardan seyretmek yüreğimizi dağlamaktadır. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, imanla mücadele edenlere Hz. Hamza kuvveti, memleketi yönetenlere de teenni, ferâset ve dûrendişlik niyaz ediyorum.