Afiyet olsun, Türkiye

Afiyet olsun, Türkiye

Prof. Dr. Kemal Duruhan yazdı: Afiyet olsun, Türkiye

Bir bayram sofrası var… Hurma, zeytin, tereyağı, bolca ekmek ve daha neler neler… Ama bu sofrada sadece mideyi değil, ruhunu da doyuracak bir şeyler var. İslam’ın adalet, eşitlik ve halkı gözeten ilkeleri, tarih boyunca her yönetimde olduğu gibi, bu sofrada da yerini almış. Bugün bizler de bu sofranın başına oturup, hem geçmişi hem de bugünü düşünmeliyiz.

Buyurun, tadına bakalım!

Hz. Ebubekir’in Şeffaflığı: Halkın Parası, Halkın Hakkı

İslam tarihinin ilk halifesi Hz. Ebubekir, göreve geldiğinde, kendi şahsi çıkarları ve devletin gelirleri arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koydu. Her harcama için hesap verdi, her gelir kalemini halka açıkladı. Bugünse, kamu kaynaklarının harcanma şekli sıklıkla belirsizleşiyor, ve bu da toplumun güvenini kaybetmesine neden oluyor.

Hz. Ebubekir gibi bir yönetici, şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda öncüydü. Bugün, kamu maliyesinin halkın menfaatlerine uygun bir şekilde nasıl denetleneceği konusu, önemini koruyor. Bir devletin kaynakları halkın malıdır ve bu kaynaklar her zaman halkın ihtiyaçları için kullanılmalıdır.

Hz. Ömer’in Hesap Verebilir Yönetimi: Bir Halkçı Yaklaşım

Hz. Ömer, yönetiminde halkla her zaman iç içe olmayı tercih etti. O, herkese hesap verme sorumluluğunu kabul etti ve en basit sorularda bile halkına açık olmayı ilke edindi. Onun zamanında, bir halifenin halkı ne kadar önemsediği, her kararın toplumun faydasına olup olmadığını sorgulamaktan geçiyordu.

Günümüzde ise, halkın sesinin duyulması gereken alanlar giderek azalmakta. Yönetimlerin halkla olan ilişkisi zaman zaman göz ardı ediliyor, halkın talepleri dinlenmiyor. Ancak Hz. Ömer’in halkla iç içe yönetim anlayışı, bugün hala örnek alınması gereken bir anlayış. Bugün de, yöneticilerin halkla sürekli diyalog halinde olmaları, onların sesine kulak vermeleri gerektiği açıktır.

Halkın sesi, sadece seçimlerde değil, her gün güçlü bir şekilde duyulmalıdır.

Hz. Osman’ın Ekonomik Ahlakı: Yandaşlarla Değil, Halkla Yükselmek

Hz. Osman döneminde, İslam dünyasında ekonomik düzenin halkı gözeten bir biçimde oluşturulması önemli bir gündem maddesiydi. Fakat, zaman içinde bazı yandaş ilişkileri, sistemin adil bir şekilde işlemesini engellemeye başlamıştı. Bugün de benzer şekilde, ekonomik fırsatlar bazen sadece belirli kesimlere sunuluyor.

İslam’ın ilkeleri doğrultusunda, kaynakların eşit dağılımı bir zorunluluk olmalıdır. Halkın refahı, sadece elit bir grubun değil, herkesin hakkıdır. Yöneticilerin, halktan yana olmayı unutmamaları, sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmemeleri gerekir.

Adalet, ekonomik sistemin temelini oluşturmalıdır.

Hz. Ali’nin Liyakat Anlayışı: Yeteneği Öne Çıkarmak

Hz. Ali, yönetiminde her zaman liyakatı ön planda tutmuştur. Sadakatten önce bilgi ve yetenek gelir. Toplumun en iyi şekilde yönetilmesi için, bu liyakat sisteminin herkese uygulanması gerektiğine inanmıştır. Bugün de, yöneticilerin ve devlet görevlilerinin seçilmesinde liyakat öncelikli olmalı, sadece tanıdık ilişkilerle değil, bilgi ve tecrübeyle kararlar alınmalıdır.

Bir devletin güçlü olabilmesi için, yöneticilerin bilgiye dayalı kararlar almaları ve halkın ihtiyaçlarını anlamaları gerekmektedir. Liyakat, toplumun her kesiminden, her bireyden en iyi verimi almanın anahtarıdır.

Yöneticiler, halkın refahını ön planda tutarak doğru kararlar almak zorundadır.

İslam’dan Modern Devlete: Cumhuriyet ve Demokrasi ile Sentez

Peki, dört halifenin bu yönetim anlayışını nasıl günümüze taşıyabiliriz?

Şeffaflık, hesap verebilirlik, ekonomik adalet ve liyakat, bugün de modern devletin yapı taşlarını oluşturmalıdır.

Devletin varlıkları halk için olmalıdır; bunlar, adil ve eşit bir şekilde paylaşılmalıdır.

Devletin halkla sürekli bir diyalog içinde olması, yönetimin güvenilirliğini artırır.

Bugün, Cumhuriyet ve Demokrasi, batı medeniyetinden aldığımız değerlere dayalı olarak İslam’ın adalet ve eşitlik ilkeleriyle sentezlenmeli, toplumun her kesimini kapsayan bir yönetim anlayışı oluşturulmalıdır.

Ziya Gökalp’in belirttiği gibi:

“Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim”— yani Türk milletinin öz değerleri, İslam’ın adalet ilkeleri ve Batı’nın demokrasi anlayışının bir arada harmanlanarak, modern bir devlet yapısı oluşturulabilir.

Bu sentez, güçlü bir devletin temellerini atmak için gerekli olan temel düşünce yapısını sunar.

Son Söz: Gerçek Değişim İçin Zihinleri Uyandırmak

Yönetim anlayışını şekillendiren geçmişteki ilkeler, bugün de yol gösterici olabilir. Ancak, her devrin kendine özgü koşulları ve ihtiyaçları olduğu unutulmamalıdır. Bugün yaşadığımız koşullar, geçmişin ışığında değerlendirilmelidir.

Devletin her alanında adalet, şeffaflık ve hesap verebilirlik esastır.

Evet, yöneticiler, sadece kendi çıkarlarını değil, halkın çıkarlarını da göz önünde bulundurmalı ve toplumun her bir bireyine eşit şekilde hizmet etmelidir. Ancak bu şekilde, gerçek anlamda güçlü ve güvenilir bir devlet oluşturulabilir.

Halktan uzaklaşmadan, halkla bütünleşerek, yönetim sağlam temeller üzerine kurulabilir.