Afganistan çuvallaması
Helikopterimizin Afganistan’da düşmesinin ardından siyaset gündemine de daha önce ülke yönetiminde görev ve sorumluluk almış siyasilerimizin bir sorusu düşmüştü: “Ne işi var Türk askerinin Afganistan’da?”
Parlamentosundan çıkardığı tezkereyle Afganistan’a Türk askerini gönderen hükûmet Meksika hükûmeti olduğu için, söz konusu siyasilerimiz kızmakta ve sorgulamakta haklıydı elbette!..
Sağolsun, Başbakan da bu sorunun altında ezilmedi... İlk grup toplantısında, Çanakkale’de Arap, Boşnak, Makedon niye var idiyse, Türk askerinin de onun için Afganistan’da bulunduğunu buyurdu!.. Aksine düşünenleri de gaflet ve cehaletle suçladı...
Başbakan da haksız sayılmazdı... ABD ve diğer ‘dostlar’la birlikte, Afganistan’ı, Afganlılardan korumak, huzuru tesis etmek gerekiyordu... Bu anlamda bizim Çanakkale’deki direnişimiz ile Afganistan’a asker çıkarılması, tarihin tekerrür etmesinden ibaretti!..
Müstevli kim? İşgalci kime denir? İşgalciyle ittifak, Çanakkale’deki direnişle nasıl özdeşleşir? Biz Çanakkale’deki Makedon veya Boşnak pozisyonundaysak, istila amacıyla başka topraklara giren müttefikler hangi pozisyonda?
Varsın hepsi biri birine karışsın... Önemli olan bizim bölgesel barışa katkımız... Zaten bu maksatla Kürecik’te kurulmasına izin verdiğimiz füze kalkanı projesi, olası bir Gürcü füze saldırısına karşı Nijerya’yı korumaya yönelik bir projeydi!..
***
Şeyh Sadi Şirazî’nin meşhur sözüdür: “İki şey insanın ruhunu karartır. Birincisi, konuşacakken susmak. İkincisi, susacakken konuşmak...” Aslında susması gerekenlerin, adeta hep haklı çıkmışçasına pişkince konuşmaya devam ettiklerini görseydi, şu kararmış ruhlar iklimine şahit olsaydı Şeyh Sadi ne derdi acaba?
***
Avantajını muhalefetten devşiren dünyadaki tek hükûmet bu olmalı... Kabul edelim ki, kurgulansaydı ancak böyle bir muhalefet vücuda getirilebilirdi... Bütün dünyada iktidarlar yıpranırken, ne tuhaftır ki, bizde muhalefet yıpranıyor... Bu yönüyle, siyaset bilimi açısından incelemeye değer bir durum var Türkiye’de... Sürekli yenilgiyi ve başarısızlığı ‘kurumsal’ hale getirmenin sırları mutlaka araştırılmalı!..
Bir komedi filminde bile abartılı kaçacak Afganistan düşüncelerini ifade eden ve bütün bu zırvalamalara rağmen ‘değer’ kaybetmeyen bir iktidarın, varlığını pekiştirerek sürdürmesini, kim, nasıl izah edebilir?
Afganistan’dan bir Çanakkale çıkarmak, sadece geniş bir hayal gücü ve pazarlanılanı derhal hazmetmeye hazır kitlelerin varlığıyla izah edilemez... Meydanın boşluğunu veya meydandakilerin defolarını da mutlaka bunlarla birlikte değerlendirmek gerekiyor...
***
Çetin Doğan kudretli günlerinde “Ne işimiz vardı Yemen’de, Galiçya’da” diye sormuştu... Ertesi gün Ertuğrul Özkök cevap vermişti: “Vatan toprağıydı Paşam!..”
Soru tarihten nasipsiz, cevap ise yerindeydi... Afganistan meselesinde ise soru da yanlıştı, cevap da... Soran yaptığından habersiz, cevaplayan ise tıpkı Doğan gibi tarihten nasipsizdi...
İki yanlış bir doğru etmedi ama akıllarda siyasetimizin seviyesiyle ilgili büyük bir soru işareti daha kaldı... Daha önce ülke yönetiminde görev ve sorumluluk almış siyasilerimiz de bugünkü hükûmetin Başbakanı da kendilerinin bile inanmadığı bir takım tevillerle durumu izaha çalıştılar...
“Yaptık ama, bir sorun hele niye yaptık” dercesine zorlama gerekçeler yaratmaya çalıştılar...
O meşhur filmde Bilo’yu dolandırıp duran Maho bu sözlerinde ne kadar inandırıcı idiyse, bunlar da en fazla o kadar inandırıcı olabildiler...
Geri kalana ise laf-ı güzaf da denebilir, teselli edebiyatı da...
Hangisini yersek!..