Adlarımız
Adlarımız da millî kimliğimizin bir parçasıdır. Birçok kişi adı bazı milletler arasında ortak olmakla birlikte farklı söylenişleri veya farklı yazılışlarıyla birbirlerinden ayrılırlar. Tıpkı diğer kültür unsurları gibi onlar da farklı renk ve çağrışımlarıyla millî bir nitelik kazanırlar. Muhammed, peygamberimizin adıdır ama Mehmet şekline girerek Türk kimliği kazanmıştır. Çocuklarımıza Mehmet adını vererek hem peygambere sevgimizi ifade etmiş oluruz, hem de dedemizin, belki de büyük dedemizin hatırasını bu isimle yaşatmış oluruz. Böylece kendimizi aynı zamanda Mehmet soylulara, Mehmet kültürlülere, Mehmet dinlilere bağlarız. Peygambere sevgimizi daha fazla göstermek için çocuğumuza Muhammet Mustafa diye isim verirsek acaba ne olur? Geçenlerde Kayseri’de bir parkta bir anne çocuğunu “Muhammet Mustafa koşma, oraya tırmanma, şimdi gelir seni döverim...” gibi cümlelerle azarlayıp duruyordu. Bende hiç iyi duygular, iyi çağrışımlar uyanmadı. O zaman Mehmet’teki inceliği daha iyi kavradım.
Çocuklarımıza verdiğimiz Ali, Osman, Ömer, Hasan, Hüseyin, Ahmet, Fatma, Hatice, Ayşe, Zeynep gibi isimler hiç şüphesiz tarihimizi ve kültürümüzü yansıtan isimlerdir. Bu kelimeler Arapça kökenlidir ama bin yıldır içinde bulunduğumuz ve kültürümüzün de en önemli parçalarından biri hâline gelen Müslümanlık yoluyla dilimize girmişler ve millî bir kimlik kazanmışlardır. Aynı şeyi bazı çevrelerde moda hâline gelmiş bulunan, tarihimizde pek de kullanılmamış olan Arapça isimler için söyleyemeyiz.
Elbette çok güzel, Türkçe kökenli adlarımız da var. İnci, Deniz, Güneş, Selcan, İpek, Hakan, Kağan, Tuğrul, Dursun, Özdemir ve daha niceleri... Bunlar da ya tarihimizden, ya destanlarımızdan süzülüp gelmişlerdir. Millî tarihimizin bazı unutulmuş isimleri de o dönemleri tekrar hatırlamak için güzel vesilelerdir. Aykut Alp, Osman Gazi’nin silah arkadaşlarını; Yağmur, Anadolu’ya giren akıncı beylerini; İlteriş, Köktürklerin Çin tutsaklığından kurtuluşunu hatırlatır. Kürşad’da bir bağımsızlık kahramanının yüksek heyecanını duyarız.
Binlerce güzel isim arasında çok defa bocalar dururuz. Acaba çocuğumuza hangi adı verelim diye. Şimdi bu konuda, elimizde çok değerli bir kılavuz var. Aydil Erol’un “Adlarımız - Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihî Örneklerle” ismini taşıyan büyük kitabı. Aslında kitap, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün 1989’daki ilk yayınından beri elimizde. Ancak Çağrı yayınlarınca 2010’da basılmış olan dördüncü baskısıyla eser mükemmel bir olgunluğa erişmiş.
Üçüncü baskıda 7 500 olan kişi adı sayısının bu baskıda 17 539 olduğunu ve Türk Dünyası’nın her köşesinden isimleri içine aldığını söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. İsmin kökeni, anlamları, tarihte veya bugün hangi ünlü kişilere verildiği bilgileriyle eser âdeta bir kültür hazinesi olmuş. Kırgız ve Kazak Türklerinde kullanılan Esenmemmet, Türkmen ve Kazaklarda görülen Esenmurat, Azerbaycan kadın adlarından Keklik, Kelebek, Çuvaş Türk adlarından Bayduralp, Başkurt, Tatar, Kazak ve Çuvaş Türklerinde kullanılan Aktay, Kırım hanlarının veliahtları için kullanılan Kalgay, Kazan Tatarlarının kadın hükümdarı Süyüm ve daha pek çok güzel, ilgi çekici isim eserde alfabe sırasıyla yer almıştır.
Eserden bir örnek olarak Göktaş adına bakalım: Göktaş T(ürkçe) birl(eşik) k(işi adı). 1. Mavi taş, gök taşı. 2. Bakır sülfat tuzu. 3. Erkek adı. 4. Soyadı. Göktaş: Oğuz beğlerinden biri. Göktaş beşikten bakıyor / Bülbül olmuş da şakıyor / Gözüm ocaklar yakıyor - Taşköprü-Kastamonu türküsü.
Bir örnek daha: Fuat(d) A(rapça). 1. Kalp, gönül, yürek. 2. Erkek adı. Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü : (İstanbul 1890 - 1966). Türk edebiyat, tarih, dil ve medeniyetinin büyük araştırıcısı, şair, Dışişleri Bakanı (1950), Devlet Bakanı (1956). Kadı Fuad Efendi: Musikimizin efsanevi şöhreti Tamburi Cemil Beğ’in en başarılı öğrencisi.
Eserin girişinde adların konulma sebepleri, adlarla ilgili atasözü ve deyimler hakkında da etraflı bir inceleme var. Böyle bir eseri bize kazandırdığı için Aydil Erol’u ne kadar kutlasak azdır.