Adanmış bir çâresizliğin lideri: Devlet Bahçeli
Çoktan siyâset müzesindeki yerini almayı hak eden Milliyetçi Hareket Partisi'nin nasıl olup da ayakta kalabildiği sorusunun cevabı üzerinde topluca düşünülmesi gerekiyor.
Mesele yalnızca Genel Başkanlık meselesi olmayıp, topyekûn bir sorgulama ihtiyâcı üzerinde durulması gerekiyor.
Evvelemirde Sakallı Celâl'in tabiriyle bir 'ciddiyet ilânı' gerekiyor.
İlk düşünülmesi gereken üzerinden başlayalım. MHP'nin tüm politik başarısızlıklarına rağmen neden hâlâ ayakta kalabildiği ve nasıl olup da hâlâ barajın üzerinde bir şekilde oy alarak TBMM'de temsil kabiliyetini kaybetmediğinin üzerinde duralım.
Çünkü MHP herhangi bir parti değildir. MHP, ANAP gibi, DYP ve benzerleri gibi ve hatta ve hatta 13 yıldır ülkeyi yöneten, son seçimde akıllara sezâ bir şekilde tek başına tekrar iktidar olan bir AKP de değildir. MHP seçmeni bahse konu diğer seçmenler gibi sandıkta oy verirken fazlaca konjonktür hesapları yapan, fazlaca güç yayan partinin illüzyonunun etkisinde kalan, medyanın propaganda bombardımanından fazlaca etkilenen, makarna-kömür ilişkisine muhatap olan, bürokraside işimi gördürürüm, çoluğuma çocuğuma iş bulurum beklentisi olan bir seçmen değildir ağırlıklı olarak.
MHP seçmeninin öncelikli kriteri 'vatan'dır, devletin bekâsıdır, ülkenin bölünme endişesidir, devletin mehâbetidir, ülke sınırlarının güvenliğidir, bayraktır, hülasaa MHP seçmeninin gözünde ve gönlünde ve dahi zihninde millî olan ne varsa sandıktaki oy kullanma gerekçeleri de onlardır. Bu duygularla, bu düşüncelerle ve nihâyetinde bu kararlarla gider sandığa...
Görür aslında partinin iyi yönetilmediğini MHP seçmeni.
Bilir aslında yapılmaması gerekenlerin çoğunun yapıldığını, yapılması gerekenlerin çoğunun da yapılmadığını.
Anlar aslında vereceği oyun ne işe yarayacağını ya da yaramayacağını.
İdrâkindedir aslında partisinin kendisinin ve partisinin kırmızı çizgilerinin nasıl çiğnendiğini.
Fakat meşhur türküde olduğu gibidir; "sevmiş bulunur bir kere gayrı ne çâredir..."
MHP kadroları ve seçmeni sevmekle kalmamıştır yalnızca, bedel ödemiştir. Her ülkücünün hafızasında gencecik toprağa düşmüş onlarca şehit ismi ve hatırası bulunmaktadır. Her ülkücünün hafızasında karlı günlerde çekilmiş cenâze fotoğrafları, şehitler albümüne bir vesikalık fotoğrafla girmiş isimler vardır. Ali Rıza Altınoklar, Recep Haşatlılar, Gün Sazaklar, Önkuzular, Özmenler, Aybars Tekinler ve binlercesi ülkücülerin hafızasındadır. Mamaklar, C 5'ler, işkenceler, idamlar, her şey hafızasındadır her MHP'li seçmenin.
İşte böyle bir faal hafıza ile oy kullanır MHP seçmeni.
Görür aslında başarısızlığı, bilir aslında bir şeyin değişmeyeceğini, anlar aslında vereceği oyun bir şeye yaramayacağını, idrakindedir aslında kırmızı çizgilerinin nasıl çiğnendiğinin...
Fakat bir başka partiye oy verirken başka türlü titrer ülkücünün eli, çekirdek MHP seçmeninin eli.
Ve yine üç hilâlin ortasına basar mührü...
İşte bunun adı 'adanmış çaresizlik'tir...
'Adanmış çaresizlik'le verir oyunu...
Ve Devlet Bahçeli yıllardır bir siyâsî partiyi değil, bu 'adanmış çâresizliği' yönetmektedir.
O da bilir o seçmeni, o da tanır o seçmeni, hangi parametrelerle oy kullandığını o da bilir.
Bunu bildiği için de hiçbir tabelâ başarısızlığını umursamaz. Bunu bildiği için Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Meclis Başkanlığı seçimlerinde bildiğini okuyabilir. Bunu bildiği için 'astığım astık, kestiğim kestik' der, bunu bildiği için "Bu şekilde çok bahsedilen isimlerden hiç hoşlanmam, hep o, hep o, başka isim mi yok, bu edepsizliktir!.." diyebilir ve listeye koymaz, bunu bildiği için ihraç eder, bunu bildiği için "o şahıs istediği yerden aday olabilir" diyebilir, "televizyonlara çok çıktı" diyebilir, bunu bildiği için yapar her istediğini ve bunu en iyi şekilde bildiği için her zaman politik olarak bir gelecek tasavvuru vardır kendi ve etrafındakiler için. Bilir çünkü bu 'adanmış çaresizlik' her zaman 'mebzûl miktarda' oy verecektir nasılsa...
Böyle korur konumunu...
Böyle açıklama yapabilir ancak ve Türkiye'nin hiçbir ilinde birinci parti olarak çıkamadığı seçimlerden sonra bile, "Görevimizin başındayız" diyebilir.
Bu 'adanmış çâresizlik' sormaz çünkü "nedir bu görevin tanımı?" diye...
Her şeyden evvel MHP seçmeninin, ülkücülerin gönlündeki bu 'adanmış çâresizlik' prangasının bir liyâkat kriterine dönüşmesi gerekmektedir.
MHP seçmeni ve ülkücülerin bu prangayla değil, 'başarı ve başarısızlık' ve 'liyâkat ve liyakatsizlik' parametreleriyle oy vermesinin ve ihraç, disiplin, gereğinin yapılacağı(!) endişesinden âzâde olarak eleştiri yapabilmesinin önünü açacak bir yönetim biçiminin ve parti içi demokrasinin işlevlik kazanmasının sağlanması gerekir.
Böylelikle belki 'bir şey değişir ve her şey değişir', değişen yalnızca prangaları takanlar olmaktan çıkar...