Adamdaki kafaya bak

Gül’ün adaylığına alkış tutan Hasan Cemal, Nobelli Pamuk’u kutlamadı diye A. Necdet Sezer’e saldırdı

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “Türkler 1,5 milyon Ermeniyi kesti” diyerek Nobel ödülü alan Orhan Pamuk’u kutlamadığı için Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal’in hedefi oldu. AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleriyle sorunlu Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday göstermesine övgüler yağdıran Hasan Cemal, son yazısında Ahmet Necdet Sezer’e hücum etti.
Abdullah Gül’ün AKP tarafından aday gösterilmesi “doğru ve demokrasiye yakışan bir karar” olarak yorumlayan Hasan Cemal, aynı yazıda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e acımasız eleştirilerde bulundu. Bakın, Hasan Cemal’e göre neymiş Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in büyük kabahatleri:
Yanıldık.
Ahmet Necdet Sezer iyi bir cumhurbaşkanı olmadı.
Çünkü taraf oldu.
Anayasa’nın emrettiği tarafsızlıktan saptığı için de, anayasal sorumluluğunu göz ardı ederek devlet organları arasında istikrar açısından olması gereken uyum konusunda doğru dürüst bir çaba göstermedi.
Vetoları ile hukuku zorladı, yürütmenin engellenmesini iş edindi. Çünkü, milletin oyuyla 2002’de seçim sandığından çıkan Tayyip Erdoğan, AKP ve hükümeti, Sezer’in gözünde neredeyse siyasi bir düşmandı.
O kadar ki, seçimi AKP kazandıktan sonra Çankaya Köşkü’nü türban takanlara kapadı Sezer. Oysa, cumhurbaşkanlığının ilk üç yılında böyle bir yasak yoktu. Milletvekilleri, türbanlı eşleriyle birlikte davet edilip Çankaya Köşkü’ne çıkabiliyorlar, Cumhurbaşkanı Sezer’in elini de sıkabiliyorlardı.
Laiklik derken demokrasiyi unuttu Sezer. Aydınlanma derken, klişe ve dogmalara bağlandı. Aydınlanma düşüncesinin eleştirelliği konusunda bir fikri olduğu söylenemezdi.
Otoriter ’devlet ideolojisi’ne hizmet etti. Birçok tutum ve davranışında 1930 model tek parti zihniyeti kendini belli etti.
Askerin siyasete karışması konusunda herhangi bir itirazı olmadı. Sivil siyaset alanının genişlemesiyle ilgili olarak herhangi bir inisiyatif kullanmadı. Demokratik hukuk devletinin açıkça ihlali olan 27 Nisan Muhtırası’na sesini hiç çıkarmadı.
Belki de Çankaya Savaşları’nda taraf olduğu için böyle davrandı. Bu tutumuyla Türkiye’nin siyaseten yumuşamasına değil, gerilmesine ve kutuplaşmasına katkıda bulundu.
Pazar ekonomisinden, özelleştirmelerden, küreselleşme olgusundan, yani ekonomide rekabet düzeninden hoşlandığı söylenemezdi.
AB’yi, ABD’yi sevmedi.
Medya ile kurduğu perde arkası ilişkilerinde de bu duygu ve düşüncelerinin bütün izleri vardı. Ulusalcılığı, kuvvacılığı benimseyen, gerektiğinde asker müdahalesiyle, muhtıra şakşakçılığıyla iktidara el konulmasını açıkça destekleyen odaklara yakın durdu.
Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Orhan Pamuk’u da kutlamadı.
Kısacası:
Türkiye gibi demokrasi ve hukuka ihtiyacı olan bir ülkede, nasıl cumhurbaşkanı olunmaması gerektiği konusunda bir örnek olaydır Ahmet Necdet Sezer.

Gül’ün dikenleri
Gül’ün cumhurbaşkanlığını destekleyenler şu gerekçeyi en öne koyuyor: “Seçimlerde AKP’ye yüzde 47 oy veren seçmen, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı görmek istediği mesajını da vermiştir...”
Prof. Türker Alkan, bu yorumun tutarsızlığını şu sözlerle anlatıyor: “Bu seçim sonuçlarına bakarak, ’Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması onaylanmıştır’sonucunu çıkarabilmek için seçim kampanyası sırasında seçmene açıkça şu mesajın verilmesi gerekirdi: ’AKP yeniden iktidar olursa Gül’ü Cumhurbaşkanı seçecektir!’Böyle bir mesaj anımsıyor musunuz?”
Daha da net bilgiyi Prof. Ersin Kalaycıoğlu veriyor... Prof. Kalaycıoğlu, Ali Çarkoğlu ile birlikte yürüttüğü bir anket çalışmasında deneklere bu konuyu soruyor...
Deneklerden sadece yüzde 14’ü, cumhurbaşkanlığı konusunun oyunu etkilediğini söylüyor... O yüzde 14’ün de tümü AKP’li değil üstelik... Son seçimde oyları Gül’ün cumhurbaşkanlığı değil, genellikle ekonomik faktörler etkilemiştir araştırmalara göre...
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı dün akşam saatlerinde kesinleşti. Başbakan Erdoğan’ın bu konuda kendileriyle uzlaşma arayacağını umut eden CHP’lilerde büyük bir hayal kırıklığı oluştu. Abdullah Gül bugün CHP’yle muhtemelen görüşecek, destek isteyecek. CHP’nin destek vermemesi, sonucu etkilemeyecek belki ama tartışmalı bir dönemin başladığının ilanı olacak. Gül’ün cumhurbaşkanlığına daha önce itiraz eden kim varsa bu düşüncesini koruyor.
* Melih Aşık / Milliyet

İki kova bir leğen...
DEMEK ki Recep Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek’i aradı:
“Melih Bey, şu su tasarrufu münasebetiyle diyorum... Banyo alırken ayaklarını kovanın içine koyma formülünde, iki ayak mı konuluyor, tek ayak mı?...”
“Efendim tek ayak konulursa yüzde elli su tasarrufu sağlanıyor, iki ayak konulursa yüzde doksan...”
“Şunu yüzde yüze çekelim...”
“O zaman ortaya da leğen...”
“Bu durumda bir ayak bir kovada, öbür ayak öbür kovada, ortada leğen, tasarruf başarıyla yüzde yüz...”
“Evet efendim iki kova bir leğen...”
Erdoğan mutlulukla:
“Ben tek kova ile denedim, yani iki ayak bir kova formülü olarak...”
“Bu durumda başarılı neticeyi gözünüzle gördünüz beyefendi...”
“Ben görmedim, gözümü açtığımda komşular duymuş gümbürtüyü... Emine Hanım ’deprem oldu’diye gelen korumalara ’Bey su tasarrufu çalışması yapıyor’diye ifade etmiş...”
“Bu uygulama bize netice getirir Başbakanım...”
O zaman Başbakan daha da umutlanarak:
“Divancı Fuzuli’nin beyti vardır; ’Giryan eyledi felek, bigane kaldım alemde/ Harap oldu nigarim kesildi su çeşmimde’diyor...”
“Deposu yokmuş demek ki, çeşme de kesilince... Tankeri hemen gönderiyorum...”
“Kime?..”
“Fuzuli Bey’e...”
“Fuzuli öldü, öldü... Bizim başkanlık divanı ile ilgisi yok, divan şairi diyorum...”
Recep Tayyip Erdoğan gururla:
“Şimdi başarılı bir şekilde iki kovayı oraya koyduk...”
“Evet, leğen ortada oluyor...”
“Peki, ayakları aynı anda mı koyacağız kovalara, önce birisi sonra öbürküsü mü?...”
“İkisi de olur... Aynı anda koyulduğunda, üç adım geri çekilip, havadayken ayakları kovalara denk gelecek şekilde açıyorsun...”
Erdoğan:
“Sonra suyu kafana döküyorsun kovaya giriyor, suyu kafana döküyorsun kovaya giriyor... Kafaya dökecek su var tabii ki...”
“İşte bir tek o yok...”
* Bekir COŞKUN / Hürriyet

Vay vay vay!..
ELİMDE İstanbul’da haftalık yayınlanan bir İslamcı dergi var. Seçim sonrasındaki iki ayrı kapağını burada görüyorsunuz. İlkinde Anıtkabir’e kilit vurulmuş ve altı ok, Atatürk’ün mezarından ceset halinde çıkarılıyor.

Bir sonraki kapakta ise altı ok şöyle tanımlanıyor: (Aslında Cumhuriyet rejimine küfrediliyor!)

"Dinsizlik, Halk Düşmanlığı, Fahişelik-İbnelik, Ayyaşlık-Hırsızlık, Batıcılık-Hayvanlık, Vatan Hainliği."

* * *
/_newsimages/3889869.jpg
Derginin Anıtkabir kapaklı sayısında, 19. sayfada bir haber. Bunları sizlerden özür dileyerek aynen veriyorum ki, herkes pisliğin boyutunu görsün. Haberin başlığı: "Dayılanan pezevenge kurşun yağdı."

"Kayseri’de seks dükkanı açarak Müslüman halkımıza meydan okuyan pezevengin kerhanesi kurşunlandı. Kayserili Müslümanlar bu orospu çocuğunun açtığı seks dükkanına giderek ’Ananın porno filmi var mı, eğer gelirse biz satın alacağız. Ananın donunu da dükkanın girişine as’ dediler.

Şimdi biz laiklerden öğrendiğimiz yöntemlerle para kazamayı öğrenen bu orospu çocuğunun anasının filminin vizyona giriş haberini bekliyoruz.

Müslüman Kayseri halkı bizi yanıltmadı ve pezevengin işyeri kurşunlandı. Onları tebrik ediyoruz.

Gün geçmiyor ki Laik Cumhuriyet’in Allahsız /_newsimages/3889870.jpgve ahlaksız rejiminin pislikleri görülmesin. Cumhuriyet kazanımları!

’İlke ve inkılapların’ oluşturduğu bu manzara karşısında biz intikam yemini ettik.

Tek tek ve topyekun, hesabını bu dünyada görmek üzere Allah’tan memuriyet diliyoruz."


Bu yayınlar (hem de "Müslümanlık" adına) İstanbul’da Valiliğin, Savcılığın, Emniyet ve öteki ilgili makamların gözleri önünde yapılıyor.

Devlet var mı? Var, var!

* Emin ÇÖLAŞAN / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları