DEVA Partisi lideri Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde Rosa Luxemburg''un hayatını konu alan tiyatro oyunu “Ben Rosa Luxemburg”un galasına katıldı. Babacan’ın burada yetmez ama evetçi, "Çözüm Süreci"nin akil adamı aktör Kadir İnanır’la yaptığı samimi sohbet dikkatlerden kaçmadı.
BABACAN VE İNANIR’DAN SAMİMİ SOHBET: BİRÇOK ÜNLÜ İSİM VARDI
Babacan sosyal medya hesabı Twitter''dan yaptığı paylaşımda, "Arkadaşlarımızla beraber Jülide Kural''ın tek kişilik oyunu ‘Ben Rosa Luxemburg’u izledik. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu vesileyle usta oyuncu Kadir İnanır, Zihni Göktay ve Caddebostan Kültür Merkezinde karşılaştığımız dostlarımızla da sohbet ettik." dedi.
MURAT SABUNCU “AYNI GÖRÜŞTE OLMASAK DA BİR ARADA OLABİLMEK” DİYEREK DESTEK ÇIKTI:
Gazeteci Murat Sabuncu, “Ben Rosa Luxemburg” oyununda bir araya gelen siyasileri T24’deki köşesinden övdü. Sabuncu, "Rosa Luxemburg, solcularla muhafazakârları bir araya getirdi” başlıklı yazısında, “(…) Bu kez muhafazakâr kesimin bir ismi Babacan bu oyun için, ülkenin solcularıyla beraber aynı salonda yer aldı, oyunu ayakta alkışladı, çıkışta yaklaşık bir saat resepsiyonda kalarak herkesle sohbet etti. (…) Aynı görüşte olmasak da bir arada olabilmek. Aynı ortamı paylaşıp, konuşabilmek. Muhafazakâr, solcu, Kürt Hareketi. Her biri gücü eline geçirenin diğerine yaptığı baskılarla acı yaşamış-hâlâ yaşayan kesimler.” dedi.
SABUNCU’YA SERT İTİRAZ: “NE KONUDA UZLAŞACAĞIZ?”
Sol Haber Portalı’ndan ise Sabuncu’nun yazısına itiraz geldi. Sol Haber Portalı yazarı Anıl Çınar, “Murat Sabuncu’nun tatsız rüyası” başlıklı yazısında, “Yalancılarla, döneklerle, halkı aptal yerine koyan ahlaksızlarla neyi paylaşacağız neyi konuşacağız ne konuda uzlaşacağız?” satırlarına yer verdi.
Anıl Çınar’ın yazısı şöyle:
“Düşünüyorum, bulamıyorum…
Rosa Luxemburg, bu büyük devrimci, ne günah işledi de ölümünden bir asır sonra ‘solcularla muhafazakarları bir araya getiren’ figür olarak anılmak cezasına çarptırılabildi.
Bu yüzden önden söyleyelim: Rosa bugün yaşasaydı, Murat Sabuncu’nun düşlerindeki masayı dağıtmakla kalmaz, her birinin kabusu olurdu.
Alman burjuvazisinin Alman solunun içine nasıl ne yöntemle yuvalandığını en iyi görenlerden biriydi. Liberalizme bulaşmış sol için ‘çürümüş bir cesettir’ diyecek kadar açık sözlüydü. Kalemini kılıç gibi kullanmaktan çekinmeyen bir komünistti. Böyle bir karakter tatsız rüyaların ancak düşmanı olabilirdi.
Peki ne istediler Rosa Luxemburg’dan?
Önce şu tatsız rüyaya göz atalım. Bu rüya, "gazeteci" kahramanımızın yaşamak istediği Türkiye’nin bir günü gibi:
‘… Şerdil Odabaşı ile selamlaştım. Oyunun oynanacağı salona geçtiğimde HDP milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Meral Danış Beştaş, Ayşe Acar Başaran hemen önümdeki sırada oturuyorlardı. Bir gün önce hapisten çıkan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı gelmişti. (…) İkinci büyük alkış CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu için geldi.’
Rüya ilerledikçe isimler ekleniyor: Kadir İnanır, Ali Babacan ve eşi Zeynep Hanım, ‘Çözüm Süreci’ndeki rolüyle bilinen MİT Müsteşar Yardımcısı Muhammed Dervişoğlu ve bir dizi ‘solcu’ isim…
İsimler eklendikçe rüyanın, zamanın aristokrat balolarını aratmayan bir sosyetede cereyan ettiğini anlamaya başlıyoruz: ‘Jülide Kural''ın birkaç yıl önce Selahattin Demirtaş''ın Devran kitabının okuma tiyatrosuna gitmiştim. Orada da Başak Demirtaş''tan Selvi Kılıçdaroğlu''na Dilek İmamoğlu''ndan Hüda Kaya''ya Pervin Buldan''dan Gülten Kaya''ya bir araya gelmişlerdi.’
Yanlış anlaşılmasın, tek tek isimlerle ilgilendiğimiz yok. Kimseyi ‘Sabuncu’nun rüyasında ne işin var’ diye sorgulayacak da değiliz. Bazıları mutlaka Rosa gibi düşünüyordur, ‘Bu tatsız rüyada benim ne işim var’ diye…
Halbuki Sabuncu’nun salonunda, birbirlerini denk gelmenin ötesinde tanıyanların olduğunu da biliyoruz. Sorun da zaten bu tatsız rüyanın düşleyeninin tek başına Murat Sabuncu olmaması…
Murat Sabuncu bir gazeteci, bir genel yayın yönetmeni veya başka bir şey olarak, ama tıpkı geçmişte yaptığı gibi herkesi bir araya getirmek ister. Sabuncu’nun amacı ‘aynı görüşte olmasak da bir arada olabilmek, aynı ortamı paylaşıp, konuşabilmek’tir.
Hangi ortamdan bahsediyoruz?
Zamanında Türkçe Olimpiyatları’na giden Sabuncu’nun orada ‘gazetecilik’ adına bulunmadığını bilecek durumdayız. Demek ki ekranlarda neden Şerif Mardin’i Said Nursi''yi örnek verdiğini, ‘cemaatler ve tarikatlar hakkında genelleme yapmamak, anlamak anlamlandırmak gerekir’ dediğini sorgulamamız da herhalde laf çarpıtmak olmayacaktır. Aslı Aydıntaşbaş’la birlikte NATO’nun kıymetlerini anlatışını, TÜSİAD’ın sözcülüğünü üstlenişini de herhalde abartı bulmayacağızdır.
Demek ki o kadar da farklı düşünmüyorlar.
Her masaya oturup kalkanlarla, perde arkasından iş çevirenlerle, işçinin ağzından konuşup patronlarla yiyip içip halay çekenlerle Türkiye’nin bugününden birinci dereceden sorumlu olan AKP artıkları istedikleri gibi yan yana gelebilirler. Bize, maskeli balolarında iyi eğlenceler dilemek düşer.
Bizi bulaştırmasınlar yeter!
Çünkü Türkiye böyle uzlaşacaksa uzlaşmasın daha iyi. Üstelik uzlaşmamak ‘oyun bozanlık’ da değildir, dayatılan bu kirli oyununun kurallarını kabul etmemektir. Türkiye’de halka enerji verecek, halkın geleceğe umutla bakabilmesini sağlayacak bir uzlaşmanın yolu önce uzlaşmamaktan geçmektedir.
Yalancılarla, döneklerle, halkı aptal yerine koyan ahlaksızlarla neyi paylaşacağız neyi konuşacağız ne konuda uzlaşacağız?
Ama herkesin burada olmasına ihtiyaç var... Neden? Çünkü birileri dışarıda kaldığında rüyanın tadı kaçıyor.
Eh… Kaçacak tabii, mutlaka kaçacak.”
İlgili Haberler