Açılım Türklüğe karşı savaş

Nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anlayın artık. Karşımızda temel sorunun adını bile koyamayan bir hükümet var. En başından “Kürt sorunu” olarak açıkladığı konuyu sonradan “demokrasi açılımına” kadar getirdi.
Neyi gösteriyor bu?
Hazırlıksız ve yetersiz oluşu.
Hükümet bilmediği, adını koyarken bile emin olamadığı Türkiye’nin en temel sorununu “gelin çözelim” diyor.
Önce bir karar ver: Demokratik açılım mı, Kürt sorunu mu?
Eğer her ikisi ise öyledir de.
Yok değilse, hangisi olduğunu açıkla.
Bitti mi?
Hayır!
Yönetimin ilk yapacağı şey, sorunu tanımlamaktır.
Öyle ise tanımla.
Sorunu tanımlayıp adını koyduk mu, çözüm seçeneklerini sun.
Kaç gün geçti yukarıdaki soruların halen daha net bir cevabı yok.
Daha ne yapacağına karar verememiş bir hükümetin süreci en başında yüzüne gözüne bulaştırmasının sebebi budur.
Çıkış arıyor.
Her kesimden insanlarla konuşarak sorunu tespit ederek çözeceğini sanıyor.
Bu durumda Türkiye’de asıl sorun, sorunun kendisi değil, sorunu anlamayan ne olduğunu açıklayamayan ve dolayısı ile de sürecin daha ilk başında kendi kendini etkisizleştiren, inandırıcılığını kayıp eden hükümettir.
Böylesine önemli bir sorun, böylesine ilkel ve plansız, programsız bir politika ile çözülebilir mi?
Dilerim daha vahim sonuçlara açılır ve Türkiye’nin içinden çıkamayacağı sorunlara yol açmaz.
Sorunu bir “fırsat” başlğı ile bize sunan arkadaş da “fırsatın ne olduğunu” hiç söylememişti.
Hükümet de sürecin ne olduğunu söylemiyor.
Mesela sürecin sonunda nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağımızı kim bize tarif edebilir? Hangi adımları nasıl atacağız da özlenen Türkiye’ye kavuşacağız?
Meçhul.
Sade meçhul olsa iyi.
Bir de aklımızı karıştıran dış bağıntılar gelişmeler var. Mesela ABD Büyükelçisi işin neresinde bilmiyoruz. Türkiye içinden bir partiye (DTP) ABD’de temsilcilik açarken NATO yoldaşlığının, ortak çıkar siyasetinin neresinde buluşuyoruz anlayan beri gelsin.
“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” dedikleri şey bu olsa gerektir.
AKP’nin niteliklerini açıklayamadığı sürecin özünde Türkiye’nin kuruluş dinamiklerine yönelik açılımlar düşünülmediğinden de emin değiliz. Ortalıkta dolaşan görüşlere bakılırsa, Türkiye’nin adı bile fazladan görülüyorsa, bu durumda bütün hesapların özellikle ve bilhassa Türk etnistitenin başına çorap örmek olmadığını bize hangi yetkili açıklayacak onu da bilemiyoruz. Ülkeyi kuran tarihi süreci bugünlere getiren, kendisiyle birlikte tüm öteki kardeş etnik gruplarında bünyesinde yaşamasına izin veren Türkoğlu Türk kimin korumasında?
Türkiye’nin adı fazla, “Ne mutlu Türk’üm diyene” demek baskıcılık, Cumhuriyetin bizzat kuruluşu hatalı sayıldığına göre açılım dedikleri şey aslında bizzat Türk varlığına karşı yapılan bir operasyon değilse başka nedir?
Türk varlığı tehdit altındadır.
Mevcut hükümet, kimi yabancılarla çeşitli görüşmeler yaparak “Kürt açılımı” adı altında Türk varlığına karşı derin bir etkisizleştirme ve öteleme çalışması başlatmıştır. Türklüğün milli varlığı bugünkünden daha büyük tehlike altına girmemiştir.
Ben de böyle düşünüyorum.
Tayyip Erdoğan iktidarının bana vereceği bir cevap var mı?
Ya ABD korosunun?
Peki şu takoz oluyorsunuz kampanyası yürütenlerin var mı bir cevabı.
Ülke, benim ülkem.
Tarih, benim tarihim. Ordu, benim ordum ve ben Türk’üm!
Bana sormadan, beni yok sayanlara var olduğumu hatırlatırım.
Açılım, omuzlarıma basarak ve beni silerek yapılamaz.

Yazarın Diğer Yazıları