"Açılım" ittifakı olmasın da...
Hani, CHP ve HDP'den belediye almak, "Terörle mücadelenin bu kadar yoğun ve yüksek bir moralle yapıldığı dönemde, PKK'nın İstanbul başta olmak üzere, diğer büyükşehir, il ve ilçe belediyelerine zillet ittifakı kulvarından yerleşme ve yuvalanma kepazeliğine seyirci kalmamak, dur demek" için yapılıyordu yerel seçimde "Cumhur İttifakı"?
Hani, Osmaniye ile birlikte AK Parti'nin son yerel seçimde zaten hezimete uğradığı Iğdır'da masadaydı; burada HDP'ye karşı daha şanslı durumdaki MHP'ye destek atılacaktı.
Ne oldu?
AK Parti, dün başka birçok ille birlikte Iğdır Belediye Başkan Adayı'nı da açıkladı!
Son yerel seçimde;
HDP'nin yüzde 44.2 ile belediyeyi kazandığı...
MHP'nin yüzde 42.4 ile onu kovaladığı...
AK Parti'nin ise yüzde 10.9'da kaldığı Iğdır'da, AK Parti'nin aday çıkarması oyları bölüp, belediyeyi altın tepsi içinde HDP'ye bırakmak demek değil mi?
Etnik yapısı dolayısıyla her an patlamaya hazır/yay gibi bir şehir olan üstelik "stratejik" bir değer de içeren Iğdır'ı altın tepsi içinde HDP'ye sunmak değil mi?
Yerseniz, "koskoca iktidar partisinin aday çıkarmaması mümkün mü, düşük profilli adaydır" o!
AK Parti'nin adayı Adil Aşırım; rastgele biri değil ki, Iğdır eski milletvekili.
Kime göre, neye göre "düşük" profilli aday çıkarmak bu şimdi?
***
Asgari ücretle yaşamak da ne zormuş şekerim!
Hemen hemen bütün kanallarda ama az, ama çok o vardı dün;
Yalova Üniversitesi'nde güvenlik görevlisi olarak çalışan ve Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda "işçi" sıfatıyla değerlendirmesine başvurulan Gülden Dönmez, aldığı maaşla nasıl geçindiğini daha doğrusu nasıl geçinemediğini anlatırken -başka bir gezegende yaşadıkları için zahir- duygulu anlar yaşamış komisyon üyeleri.
Dönmez'in, maaşının 850 lirasını ev kirasına verdikten sonra elinde kalanı, kart borçlarını, oğlunun parasızlıktan okulu bırakmak zorunda kaldığını filan duyunca gözeri dolmuş.
Demek ki, İstanbul'da çalışan bir asgari ücretliyi dinleseler, "kümes gibi" eve maaşı kadar ev kirası vermek durumunda olduğunu, çocuklarını okutmak şöyle dursun eve katkı sağlasınlar diye boylarından büyük işlerde çalıştırdıklarını duysalar kendilerini kesecekler!
Rol mü yapıyorlar?
Yoksa ciddi ciddi insanların, lütfettikleri o üç kuruşla "yaşayabildiğini" mi sanıyorlar?
Ya da "nefes alabiliyor olmayı" yaşamak mı sayıyorlar?
**
Bu işte bir "ölçü"süzlük var
----
Bu fotoğraflardan ilki, 2013 yılında, Taksim'de, Gezi protestoları sırasında çekildi. Setlerinden çıkar çıkmaz protestoculara destek vermek üzere Gezi Parkı'na koşan sanatçılar arasında Engin Altan Düzyatan da var.
İkinci fotoğraf ise 2015 yılında, Riva'da, Cumhurbaşkanı'nın, TRT için çekilen "Diriliş Ertuğrul" dizisinin setini ziyareti sırasında çekildi. Cumhurbaşkanı'nın sette neşeyle "selfi" çektirdiği oyuncular arasında, "Türkiye'yi kalkındıracak, ileriye taşıyacak ne kadar iş ne kadar proje ne kadar gayret varsa hepsinin karşısına dikilmenin adıdır" dediği Gezi protestolarına katılan Engin Altan Düzyatan da var; hatta selfiyi çeken o.
Kuş kondurmayacağım, azıcık akıl, mantık, izan sahibi olan herkesin kafasına takılanı aktaracağım:
Velev ki, Cumhurbaşkanı haklı;
"Gezi" başından sonuna bir "Soros darbesi girişimi";
O zaman nasıl oluyor da bu girişimde "rol alan" bazı "oyuncular" fişlenir, iş yapamaz hatta ülkede barınamaz hale getirilir, en nihayetinde de haklarında soruşturmalar açılır, yakalama kararları çıkarılırken...
Bu girişimde "rol alan" bazı "oyuncular" ise TRT dizilerinde başrol kapabiliyor, kamu bankalarının reklamları sayesinde deveyi havuduyla götürebiliyor, Cumhurbaşkanı'nın uçağına binebiliyor, sofrasına oturabiliyor, torunlarının "tekrar tekrar izlediği" bir "rol model"e dönüşebiliyor?
Gezi protestolarına katılan oyunculardan birinin "kaos ve kargaşa yaratarak mevcut hükümeti işlevsiz hale getirmek ve ortadan kaldırmak"la suçlanmasına, diğerinin ise adeta "dokunulmazlık zırhı" kuşanmasına yol açan "ölçü" ne?
Veya var mı öyle bir "ölçü" sahiden de?
***
SORU-YORUM
---------
Coğrafyası Türkiye'nin en verimli/şifalı toprakları arasında yer alan, yine Türkiye'nin en kaliteli içme sularından birine sahip Aydın'da, jeotermal enerji santraline karşı çıktıkları için üzerlerine TOMA sürdüğünüz, "terörist" muamelesi yaparak biber gazına boğduğunuz teyzeleri de mi Soros örgütledi?