Acil şifalar Sayın Başkan...

Pazartesi günü internet ortamına Kastamonu Belediye Başkanı Sayın Turhan Topçuoğlu’nun kalp krizi geçirdiği ve sağlık durumunun tehlikede olduğuna dair haberler düşünce yüreğimiz ağzımıza geldi.
Bu satırları yazarken Başkanın hayati tehlikesi devam ediyordu. Şu anda eminiz ki başta Kastamonu olmak üzere Türkiye’nin her yerindeki Kastamonulular ve Topçuoğlu ile bir şekilde karşılaşmış bulunan Türkiye ve Türk dünyasından kişilerin yaşadığı her hane, koca bir kulak kesilmiş gelecek sağlık haberlerini bekliyor, kendisine dualar ediyordur. Biz de öyle yapıyoruz. Allah acil şifalar ihsan etsin. Âmin. Aynı dertten fazlasıyla muzdarip bir kardeşi olarak gidemesek, göremesek de neler yaptıklarını ve memleketi için neler düşündüğünü hemşerilerimizden öğreniyor, “İnşallah-İnşallah” diyorduk.
Turhan Başkan her Kastamonulunun hane halkından biri gibidir. Düğününde de onlarla beraberdir, cenazelerinde de. Bunu severek, içinden geldiği için yapar. Ve bu yüzden oyları sürekli artar. Nitekim son seçimleri yüzde 50 ile aldı. Yanılmıyorsam Belediyecilikte Başkanlık olarak 13 yıl, toplam hizmet olarak 18 yılı doldurdu. Kastamonu’nun çehresi değişti, ufku açıldı. Aldığımız haberlere göre de büyük bir projeye imza atmanın heyecanı içerisinde Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan gelecek cevabı bekliyordu. Saat Kulesi’nden Kastamonu Kalesi’ne teleferik çekecekti.
Rabbim emekleri zayi etmez.
Ve Rabbim İnşallah sevenlerinin dualarını kabul eder, Turhan Başkan hizmetlerine kaldığı yerden ve çok daha sağlıklı bir şekilde devam eder.
Başkan, dön aramıza...
Ağlatma bizi...


1 Mayıs katliamındaki devlet sırrı ne?
Bu sorunun cevabını dünkü yazısında Fikret Bila araştırdı ve kendi sorusunu, içinde bir cevap da barındıran şu soru ile bitirdi:
“MİT’in 5 Mayıs 1977’de düzenlediği raporda devlet sırrı olan nedir?
Eğer 1 Mayıs 1977 katliamı devlet işi değilse neden bilgiler sır gibi saklanıyor?
Söz konusu raporun ’devlet sırrı’ olabileceğinin belirtilmesi ve bu nedenle mahkemeye bile okunup iade edilmesi koşuluyla verilmesi, suçluluk duygusuyla hareket edildiğini akla getiriyor.
1 Mayıs 1977’nin bir devlet tertibi olduğu yargısını daha da güçlendiriyor.
Türkiye, 35 yıl aradan sonra olsa bile böyle bir belgenin mahkemeye sunulmasıyla, 1 Mayıs 1977 katliamını aydınlatma şansını yakalamış oldu.”
Evet, kamuoyunun ortak kanaati 1 Mayıs 1977 katliamının “devletin işi” olduğu ve bu işte (hiç olmazsa bazılarının kanaatine göre) “ülkücülerin de kullanıldığı” yönünde... Fikret Bila bile, “devletin işi” kanaatine varmış, çünkü MİT hadiseden 5 gün sonra düzenlediği raporda, “Devlet sırrı” demiş.
Tamam, “devletin işi” olabilir ve devlet kendi suçunu gizlemek için “devlet sırrı” sütresi arkasına yatabilir.
Amma bu, “akla gelen ilk ihtimaldir” ve bu tür hadiseler hep “akla gelen ilk ihtimal” düşünülsün diye “akla gelen uzak ihtimaller” tarafından organize edilir. Bizim ve herkesin yanıldığı nokta “devlet sırrı” denildiğinde akla ilk gelenin “kendi devletleri” olmasıdır. Eğer o gün bu işi “bizim devlet yaptı” ise siz bugün “o günkü devleti koruyacak” birilerinin iktidarda, orduda yahut MİT bünyesinde var olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bugün ordunun pazara çıkmadık ipliği bırakıldı mı? Bırakılmadı, hatta sentetik iplikler bile üretildi. Öyleyse 1 Mayıs 1977’de tetik çeken elin jandarma olma ihtimali pek de yüksek değil.
Olsaydı, çoktan bilirdik...
Öyleyse kim?
Ben size söylüyorum...
İşin içinde ABD olabilir, İsrail olabilir ve devlet de “Devlet sırrı” diyerek İsrail ve ABD’yi koruyup kolluyor olabilir. ABD’yi niye kollasın derseniz, pek çok sebep var. Bir kere mevcut iktidar ABD’nin stratejik ortağıdır ve ABD-İsrail ortak yapımı olan Büyük Orta Doğu Projesi’nin stratejik ortağı, Başbakan da aynı projenin Eş Başkanı’dır.
Rusya olabilir.
Çin olabilir.
Rusya ve Çin ile hesaplaşmayı göze alamayan Türkiye için meseleyi “devlet sırrı” diye ertelemek yadırganmamalıdır...
Şimdilik bu kadar...

Yazarın Diğer Yazıları