Açıklık bekliyoruz
Memlekette olan her şeyi “İşçi Partisi” ne fatura etmek çok yanlış bir tespit ve yorumdur. Bu sebeple Sayın Başbakan’ın konuşmalarına katılmıyorum. Başbakan özetle şunları söylüyor: “Bakıyorsunuz Akil İnsanlar Heyeti bir şehre geliyor. CHP ve İşçi Partililerden oluşan 50 kişilik, 100 kişilik guruplar konuşmacıları susturmaya çalışıyorlar. Onların hemen yanında, onlarla omuz omuza MHP’liler de dâhil oluyor. İşte bu parti (İP) şu anda sağ eliyle MHP’yi, sol eliyle CHP’yi adeta parmağında oynatıyor.”
CHP Cumhuriyetin en eski partisidir. Zaman içinde büyük tecrübe sahibi olmuş kadrolara sahiptir. Kimsenin oyuncağı olacak kadar şahsiyet zaafı içerisinde değildir. MHP ise yıllardır “Önce Vatan” diyen bir anlayışla siyaset yapıyor. O’nun kimliğine “oyuncak oluyor” sıfatını yakıştırmak abesle iştigaldir.
Akil adamların 50 veya 100 kişilik guruplar tarafından susturulmak istenmesi, üzerinde çok ciddi durulması gereken bir gelişmedir. Vatandaş neye tepki veriyor? Devlet dairelerinin isimlerinin başındaki “TC” kaldırılıyor. Cumhuriyet savcılarının büyük bir rehavetle takip ettiği şu sözler bir TV kanalında söylenebiliyor: “...Ben bu sürecin ayrıntıları biliyorum. Kürtlerin ilerleyen süreçte devlet kurması gerekecektir. Atatürk heykelleri ve devlet dairelerindeki Atatürk fotoğrafları kaldırılacaktır. İki taraf uzlaşma projesinin ne olduğunu söylemek zorunda değildir. PKK ile AKP savaş halindeyken şimdi müttefik haline geldi. Türkiye’de Kemalistlere, Türkiye dışında da Suriye’de Esad’a, genel fotoğraf içerisinde İran’a karşı birleştiler. Parçalanma bazen iyidir, bazen kötüdür. Adil olan aynı zamanda İslâmi’dir. Türk ve Kürt kimliğini kimse kabul etmeyeceğine göre, İslâm üzerinden yapılması planlanmıştır. Kürtler devlet kuracak bunu herkes görsün!”
Bu sözleri söyleyen Hizbullah davasının bir avukatıdır. Fütursuzca, sorumsuzca TC Devletinin temel değerlerine düşmanlık yapmaktadır.
Bu ve benzeri sorumsuz yazılar, sözler, bazı uygulamalar milletimizi fevkalade tedirgin etmiştir. “Millete açıklanmayan terör başı ile yapılan pazarlıklar nelerdir? Verilen tavizlerin sınırı nedir? Devletime ne oluyor?” sorusu beyinlerde zehirli bir burgu gibidir.
Bir kısım sitelerde Atatürk’e küfredildiği ve bunun yaygınlaştığı görülüyor. Namuslu bir idrakle düşünülürse Atatürk ismi, kimliği, şahsiyeti ile Türkiye’nin en büyük toplayıcı değerlerindendir. Atatürk bu memlekette unutulmaması ve inkâr edilmemesi gereken hizmetlerin sahibidir. Bir ömrü cephelerde yamçı üzerinde geçirmiş münevver bir şahsiyetin, Ankara bozkırında kendisine bir teselli bulmak amacıyla ülkenin aydın kafalarını bir masanın etrafında toplayarak onlarla çeşitli sorunları görüşüp, tartışıp ülke hayrına olanı tespit etmesi sadece takdir edilmesi gereken bir davranış değil midir? Ayrıca O’nun, ülkenin ayağa kalkması yolunda verdiği mücadeleyi görmek ve minnettar olmak yerine bir takım şom ağızlıların iftiralarına itibar etmek nankörlük değil midir?
Millet olmak diline, dinine, tarihine şuurlu bir biçimde sahip olmakla mümkündür. O bunu herkesten iyi gördü ve gerekenleri yaptı. Asker ve kumandan olarak mağlubiyeti tatmamış şahsiyeti ile bütün zaferlerini Mehmetçiğin fedakârlığına bağladı. “Cumhuriyetin temeli Türk ordusunun eşsiz kahramanlığı ve yüksek Türk kültürüdür” diyen Atatürk’tür. Dikkat edilirse, Atatürk’e düşmanlığın yolu önce Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk kültürüne düşmanlıkla başlıyor. Bu vatan için sünnet kanından başka kan dökmemiş olanların Kuvayı Milliye’nin Gazi Paşasına ve O’nun yürekli kadrosuna saldırmaları tek kelime ile adiliktir. Bugün muhalefetteki siyasi partilerin savunduğu “vatan bir bütündür, bölünemez” gerçeği bütün bir milletin “Ne Mutlu Türküm Diyene!” inancıyla sahip çıktığı milli mukaddeslerin öncüsüdür. Hükümet “BDP’yi yanıma alır, istediğim rotaya girerim” derse akıbeti, karanlık bir denizin affetmeyen kayalıklarına çarpmak olacaktır.