Abdülmecid'i niçin seviyorlar?

Vefatının 150’nci yılında Sultan Abdülmecid’i Dolmabahçe Sarayı’nda anan zihniyet ile Türkiye’yi bugün yöneten zihniyet arasında Batıya teslimiyet paralelinde bir muhabbet olduğunun AKP tabanında acaba kaç kişi farkında?
1839 tarihinde Osmanlı tahtına oturan Abdülmecit devlet yönetimini Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimatçı arkadaşlarına devretti. Peki, Reşit Paşa kimdi? Kim olacak, sanayi devrimini gerçekleştiren Batı’ya Osmanlı devlet ve coğrafyasını pazar haline getirme gayreti içersindeki yabancı tüccarlar, işadamları ve Galata Bankerleri serbestçe at oynatabilsinler diye Tanzimat Fermanı’nı imza ve ilân ettiren adamdı o.
Tanzimat Fermanı ile de kalınmadı. Osmanlı sanayi ve tarımını bitiren bir anlaşmayı aynı yıl Fransız, bir yıl sonra da İngilizlerle imzalayan adamdı Mustafa Reşit Paşa...
Tanzimat Fermanı ve bu anlaşmalar sonunda Müslüman Türk tebaanın elinde ne üretim, ne ticaret hiçbir şey kalmadı yıllar içerisinde. Sanayi bitti, el sanatları bitti, tarım bitti, topraklar bile elden çıkmaya başladı. Halk fakirleşti, azınlıklar zenginleştikçe zenginleşti. Artık başta İstanbul olmak üzere bütün Osmanlı coğrafyasında Galata Bankerlerinin, Batılı tüccarların acentesi haline gelen, yani Batılı malları gümrüksüz Türkiye’ye sokup fahiş fiyatla satan, Türk milletinin elindeki ürünleri daha tarlada iken yok pahasına satın alıp Batıda pazarlayan Rum, Ermeni ve Yahudi tüccarların hükmü sürüyordu.
Devlet de...
Abdülmecid ve ipleri eline verdiği Reşit Paşa ise borç içinde yüzen devlete yüksek faizle kredi bulabilmek amacıyla Batıyı hoş tutmaya çalışıyor, akıl almaz tavizler veriyordu. Mesela Abdülmecit Reşit Paşa’nın aklına uyarak tarımla uğraşan Fransız Şairi Lamartin’e Aydın’da bedelsiz büyük bir çiftlik tahsis etti. Ona vergi muafiyeti tanıdı. Böylece yabancı tarımcı Türk tarımcısından bir adım öne geçmiş oluyordu. Amaç neydi? Ne olacak, Lamartine ismi ile Avrupa’da yüksek faizle dış borç aranacaktı. Ne tuhaftır ki Lamartine bu çiftlikte hiçbir üretim yapmadı ama devlet, Lamartine ölene kadar 80 bin kuruş kira bedelini ödedi durdu.
Telgraf hattı gibi bazı önemli işler yapılsa da Abdülmecid ve Reşit Paşa dönemi devlet yönetiminin altüst olduğu bir dönemdir. O dönemde Galata Bankerleri Saray ve taşra bürokrasisi ile içli dışlı hale geldi. O günün müteahhitleri diyebileceğimiz siyaseti finanse eden Valiler valilik makamına gelebilmek için Saray’a büyük rüşvetler veriyorlardı. Bu rüşvetleri nakitleri olmadığı için Galata Bankerlerinden yüksek faizle almaktaydılar. Vali olur olmaz da iltizam usulü ile halktan vergi toplamaya başladıklarında hem Galata Bankerlerinin yüksek faizli alacaklarını ödeyebilmek, hem de kâr edebilmek için Türk üreticisinin, köylüsünün boğazını sıktıkça sıkıyorlardı.
Osmanlı artık tam anlamıyla bir tüketim toplumu haline gelmişti. Saray, şahsi borçlarını bile devlete ödetiyordu. Nitekim 3 milyon kese altın olan Saray borcu devlete aktarılınca, zor durumda kalan maliye aylıkları aybaşı yerine ay ortalarında, daha sonraları da üç dört ayda bir ödemeye başlamıştı. Amma bu durumda bile Saray lüksten vazgeçmiyor, mesela malûm Dolmabahçe Sarayı için tam beş milyon altın harcama yapıyordu. Bir yandan deniz doldurularak saray yapılırken öte yanda Ruslara karşı efsanevi bir direniş gösteren Şeyh Şamil’in yardım çığlıklarına kulaklar tıkanmıştı. Niye? Niye olacak, Batı darılıverirdi...
Söyleyecek çok şey var, amma yerimiz geniş değil. Netice olarak bu zihniyet yüzsünden Galata Bankerleri meselâ Şirketi Hayriye’yi ele geçirdi. Azınlıklar Batının eliyle zengin edildi. Bu servetler zor günde ayaklanmaları için azınlık okul, dernek ve vakıflarına önemli oranda aktı. Osmanlı defalarca tahvil ihraç ederek Paris, Londra, Amsterdam ve Frankfurt gibi Batı şehirlerinde satışa çıkardı. Hem de üzeri fiyatlarının yarısına. Ayrıca satış yapan aracılara yüksek komisyonlar ödendi. Borcu borçla kapatamayınca 100 liralık Osmanlı tahvilinin değeri meselâ 30 liraya düştü. Yani devlet Batı’dan 30 lira alıyor, 70 lira borçlanıyordu.
Devletin en büyük gelir kaynağı Reji İdaresi bu siyasetin sonunda alacaklı dış güçlerin eline geçti, Türk köylüsü kendi toprağında maraba durumuna düştü.
andıkları Abdülmecid bu idi...
Ha, bir de Abdülmecid ve Mustafa Reşit Paşa masonları çok seviyorlardı. Verdikleri gayri resmî izinle masonluğun önünü öyle bir açtılar ki..

Yazarın Diğer Yazıları