Abdullah Öcalan ne diyor, Saray ne diyor?

Abdullah Öcalan ne diyor, Saray ne diyor?

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, DEM Parti'nin İmralı'da gerçekleştirdiği PKK elebaşı Öcalan ziyareti ile ilgili açıklama gerçekleştirdi.

ARSLAN TEKİN YAZDI...

DEM milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın Abdullah Öcalan’dan getirdikleri haber, “İmralı Devlet Başkanlığı”nın görüşü gibi yansıtıldı.

2013-2015 Çözüm=Çözülme döneminde, Abdullah Öcalan’a gidip gelmelerde, nasıl görüş açıklanmışsa, yine farksız görüşler ortaya konuyor.

DEM/PKK’cılar “Öcalan'ın yaptığı değerlendirmeler hayati önemdeydi" övgüsüyle, Öcalan’ı ayrı bir yere koyuyorlar.

Öcalan, önceki günkü görüşmede, yumuşak gidiyor:

“Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.

Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.”

***

Mehmet Uçum, “Türkler ve Kürtler” başlıklı son Pazar yazısında Abdullah Öcalan’dan akıl almaya giden PKK/DEM milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın açıklamalarının önünü baştan kesiyor, “Türkiye federatif seçeneklere kapalı” diyor. Daha ileri sözler ederek “Türkler ve Kürtler diye bölmeye yönelen tehditlerin Türkiye halkını parçalamayı amaçlıyor.” görüşüne yer veriyor.

Öcalan ise Sırrı ve Pervin aracılığıyla gönderdiği haberde “halklar” ifadesini kullanıyor.

Mehmet Uçum, “Hakikat şudur: Kürtler kurtuluş ve kuruluşla ortaya çıkan Milletin asli unsurudur. Yani Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve daimi sahibidir.” sözleriyle, İmralı’dan ne haber getirirse getirsin, Saray’ın tavrının değişmeyeceğini not ediyor.

“Hapisteki adam” Abdullah Öcalan, kendisini Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’yle aynı seviyede gösteren ifade kullanıyor. Diyor ki: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.”

Bu sözleri eden “40 bin kişinin katılı” gösterilen kişi.

***

Mehmet Uçum’un yazısında etnisiteden bahsetmekle beraber hepsini “Türk çatısı” altında gösteriyor:

“Türkiye Halkı kurucu ve kapsayıcıdır. Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Gürcüler dahil her kesim Türkiye halkının asli unsurudur. Türk Milleti Türkiye halkından oluşur. Bugün hiç kimse “Türk Milletinin etnik yapısı tamamen Türk’tür” demez. Dese de gerçeğe aykırı olur.”

Mehmet Uçum yine de Abdullah Öcalan ve gibilerine ufak bir kapı aralamaktan kedisini alamıyor:

“Kürtlerin, Türk Milletinin asli kurucu unsuru ve ayrılmaz parçası olması asla etnik kimliklerinin reddi ve inkârı olarak değerlendirilemez. Bunun önemli delillerinden birisi Kürtçenin; siyasette, sosyal ve kültürel hayatta, eğitimde ve öğretimde sahip olduğu özgürlüktür. TBMM’de ‘bilinmeyen dil’ ifadesini fiilen etkisizleştiren Kürtçe selamlama, İletişim Başkanının Kürtçe mesajı ve Başkanlığın Kürtçe kitap yayını gibi son gelişmeler Kürtçe konusunda Devlet İnisiyatifine bağlı atılan somut adımlardır.”

Abdullah Öcalan’ın Sırrı ve Pervin’in huşu içinde İmralı’dan Ankara’ya taşıdığı “Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.” sözü ile aslında 1999’da “İmralı’daki duruşmalarda savunmalarında aldığım notlara göre, 63 defa geçirdiği “demokratik cumhuriyet” görüşüne paralel cümle kuruyor.

Peki Mehmet Uçum, bugünkü yazısında Abdullah Öcalan’ın muhtemel hamleleri için ne yazıyor:

“Bir dönem etnik temelli sorunların yaşanmış olması çözüm için siyasi mühendislik ürünü olan iki ayrı ulus tezini savunmayı gerektirmez. İki ulus tezine meyletmek emperyalist stratejilere alan açar. Yapay etnik sorunlar üreten, yaşanmış sorunları da istismar eden emperyalist güçler Türkiye’nin bölünmesi için geliştirdikleri ‘dış Kürt sorunu’nu Türkler ve Kürtler iki ayrı ulustur, projesi üzerine bina etti. Bu proje bağlamında ileri sürülen “iki uluslu tek milli/üniter devlet olmalı” görüşü tuzaktır ve gerçeğe aykırıdır. Kendi içinde çelişkilidir. Böyle bir devletin kurulması ve sürdürülmesi mümkün değildir.”

Yeni bir görüşme olursa, Abdullah Öcalan’ın önüne Mehmet Uuçum’un yukarıda verdiğim açıklaması konursa, nasıl bir cevap alınır? Mehmet uçum, kendi asıl fikrinin ötesinde Saray’ın görüşünü ortay koymuş oluyor.

Öcalan’ın özellikle cevap vermesi gereken Uçum’un yukarıdaki cümleleridir.

Saray’ın baş danışmanı Mehmet Uçum’un Saray adına yaptığı açıklamada, çok önemli bir noktaya işaret ediyor ki, bu işaret, Abdullah Öcalan’ın yüzünü buruşturacak bir işarettir: Okuyalım:

“Türk Milletini Türkler ve Kürtler diye bölmeye yönelen tehdit Türkiye halkını parçalamayı ve ulusu yok etmeyi amaçlıyor. Yani Ulusumuza yönelik tehdit etnik manada sadece Türkleri hedeflemiyor. Bu tehdit Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Gürcüler dâhil tüm unsurlarıyla Milletin ve Türkiye’nin dağıtılmasına yöneliktir. Türkiye halkının hiçbir unsuru parçalanma tehdidine kaşı Türk Milletini ve Vatanını korumaktan geri durmaz.

Öte yandan Türkiye; coğrafi yapı, nüfus dağılımı, toplumsal içiçelik, inanç birliği, tarihsel ve kültürel ortaklıklar gibi ana özelliklerin bileşkesi olan nesnel gerçeklik sebebiyle bölgesel yönetimli veya federatif seçeneklere de kapalıdır.”

***

DEM Parti’nin, Mehmet Uçum’un “Saray” adına yazdığı şu cümlelerine bir cevabı olur mu?

“Tek Devlet ve Tek Millet Türkiye’nin tek gerçeğidir. Bu gerçeğin kabulünden ve sahiplenilmesinden sonra ve ancak bu şartla Millet tüm ayrılmaz unsurlarıyla birlikte geleceğiyle ilgili karar verme gücüne kavuşur.

Bugünümüzün temel konusu Türkiye halkının tüm unsurlarıyla ve birlik olarak Türk Milletini ve Üniter Türkiye Cumhuriyetini sahiplenmesi, geliştirmesi ve güçlendirmesidir. Türkiye’nin sağlayacağı bu iç birlik ve güçlendireceği iç ve dış cephe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi bölgede Türklerin, Arapların ve Kürtlerin bu yüzyıldaki bütünleşmesini başlatabilir ve Türkiye’yi her manada bölgenin belirleyici gücü haline getirebilir. Öngörülen ise bu tarihi imkânın realize olacağıdır.”