Abdullah Çatlı nasıl şair olmuştu?
Abdullah Çatlı’nın ölümünden kısa bir süre sonra, önce Yenişafak’ta ardından bütün medyada yayımlanan şiirleri şok etkisi yapmıştı... Kamuoyu onu ’şair’ yönüyle tanımadığı için bu haberler büyük dikkat çekmişti... O âna kadar sürekli Çatlı’nın teröristliğine, devlet-siyasetçi-mafya ilişkisindeki rolüne ve ülkücü geçmişine vurgu yapan anlı şanlı medya, daha sonra ‘başına geleceklerden habersiz’ bir şekilde bu şiirlerin üzerine atlamıştı...
Şiirler, değişik şöhretlere ithaf edilmiş dörtlüklerden oluşuyordu... Bu şöhretler arasında Mesut Yılmaz, Leyla Alaton, Sakıp Sabancı, Cemil Çicek, Gülay Atığ gibi isimler vardı... Çatlı’nın bu isimlerle ilgili dörtlükler yazmış olması haber değerini daha da artırmıştı... Yorumlar, tahminler ve çok bilmiş değerlendirmeler gırla gidiyordu... Öyle ya, Çatlı’nın Leyla Alaton için dörtlük yazmasında kim bilir hangi sırlar gizliydi!..
Dörtlüklerde tarihle birlikte yazıldığı yer belirtiliyordu ve bu durum merakı daha da artırıyordu... Urumçi’den Budapeşte’ye, Beyrut’tan Erivan’a değişik coğrafyalarda yazılmıştı bu şiirler... Yer ve tarihler rastgele seçilmiş değildi... Meselâ Urumçi veya Beyrut’ta geçmişte bir patlama mı olmuş, şiirin tarihi de ona uygun atılmış... Böylece o patlamanın olduğu tarihte Çatlı’nın orada bulunduğu anlaşılmış, gözünden hiçbir şey kaçmayan medya bunu da yakalamış ve o patlamalarla ilgili bir gizemi daha çözmüş oldu!..
Onbeş gün her şey normal gitti... Şiirlerin ithaf edildiği kişilerin Çatlı’yla ilişkisiyle birlikte, şiirlerin magazin ve edebî yönü tartışılmaya başlandı... Edebiyatçı olan ANAP’lı eski milletvekili ve bakan Yılmaz Karakoyunlu, bu dörtlüklerin ’çağdaş rubaî tarzı’nda yazılmış olduğuna hükmetti!.. Çatlı’yı çok yakından tanıyanlar bile onun aslında ’şair’ olduğunu medyadan öğrenmişlerdi!..
Medya, bu ’habercilik başarısı’yla övünürken, Radikal gazetesine gelen bir ihbarla gerçek ortaya çıktı... Günlerce yayımlanan bu şiirler Abdullah Çatlı’nın değil, Tuncer Günay’ındı... Günay, kendisine ait bir şiir kitabını yayımlanması için Ankara’da bir yayınevine vermişti... Yayınevi uzunca bir süre kitabı basmamış, bu esnada Susurluk kazası meydana gelmişti... Bunun üzerine söz konusu şiirler Tansu Çiller’in bir danışmanı vasıtasıyla ‘Çatlı’nın şiirleri’ olarak Yenişafak’a sızmıştı!..
Bu atlatma haberin gururu elbette Yenişafak’ın olmuştu!.. Ama o dönemin tartışmaları düşünüldüğünde bu haber o kadar önemliydi ki, ertesi gün Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi gazetelerde ve televizyonlarda önemine uygun büyüklükte, günlerce devam edecek şekilde yer almıştı...
Kitabın basılması için verildiği yayınevi sahipleri “Bu şiirler Çatlı’nın değil” ihbarını yapana kadar her şey yolunda gitmişti... Sonra şiirlerin Tuncer Günay’a ait olduğu anlaşılınca, geride medyanın düştüğü komik durum ve özellikle bu şiirlerdeki yer, tarih ve atfedilen kişilerden, yani aslında ‘olmayanlar’dan dedektiflik hikâyeleri çıkaran gazetecilerin ’ciddiyet’i kalmıştı!.
Tuncer Günay’ı isim benzerliği yüzünden Kanada’daki Tuncay Güney’le karıştırmayalım... Tuncer Günay, son derece becerikli, analitik zeka sahibi, gerçek bir terör uzmanı ve bir o kadar da muzip bir arkadaşımız... Bu iş, onun medyayla ilgili muzipliklerinden sadece birisi... Van’da öğretmenlik yaparken uydurduğu ve kimisinin inandığı hayalî ‘Van Gölü Canavarı’ onun bölge turizmine kazandırdığı bir eser!.. Diğerlerini anlatmak için bir köşe yetmez, kitap yazmak gerekir...
’Çatlı’nın şiirleri’nin asparagas olduğunu duyunca şaşırmıştık ama bunun Tuncer Günay’ın başının altından çıktığını öğrenince şaşkınlığımız azaldı!.. Çünkü böylesine bir kurgu ancak onun aklına gelebilirdi!.. Kendisiyle ilk karşılaştığımızda neden böyle bir şey yaptığını sordum... Aldığım cevabı aynen aktarıyorum:
“Sürekli Çatlı’nın ’terörist’olduğuna vurgu yapılıyordu... Bu imaj canımı sıkmıştı... O imajı yumuşatmak için ‘Şair Çatlı’ havası vermeye çalıştım... Olay ortaya çıkmasaydı, bir süre sonra piyasaya bir resim salacaktım... ‘Bu da Çatlı’nın yaptığı resim’ diyerekten ‘Ressam Çatlı’yla o ‘terörist’ imajını daha da bastıracaktım... En sonunda da bir beste yapıp, ‘Çatlı’nın bestesi’ymiş gibi piyasaya sürecektim... Böylece ‘Bestekâr Çatlı’ imajını konuşturacaktım...”
Bütün bunları yapabilir miydi? Bildiğimiz Tuncer Günay kesinlikle yapardı... Günay bu operasyonu iletişim fakültelerinin gazetecilik bölümlerinde okutulması tavsiye edilen ‘Medyanın rezilliğini kanıtlayan bir zoka: Çatlının şiirleri/ Yalnız kurt duyguları’ adıyla kitaplaştırdı... Bir anlamda medyanın nasıl aldatılabildiği gerçeğine ayna tutmuş oldu...
Ne zaman gazetecilikle ilgili konsey, cemiyet, etik bilmem nesi, mesleğin onuru, ciddiyeti ve kamusal işleviyle igili koca koca laflar etse, Tuncer Günay’ın bu operasyonu aklıma gelir ve kendi kendime tebessüm ederim...