ABD’nin üs kurma çabası Rusya’yı rahatsız ediyor
Orta Asya ülkelerinde peş peşe askeri üsler edinen ABD’nin Karadeniz’de girişim başlatması, Rusya’nın alternatif politikalar geliştirilmesi yönündeki çabalarını hızlandırdı
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Afganistan operasyonları sonrası Rusya’nın dış politika ve milli güvenlik konseptlerinde oldukça önemli bir yer tutan “Yakın Çevre” politikasını adeta ortadan kaldırarak Orta Asya ülkelerinde peş peşe askeri üsler edinmesi, diğer yandan da Afganistan ile hiç de alakası olmayan ve Hazar petrollerinin geçiş güzergahı olan Gürcistan’a askeri yardım ve teknik personel yardımını artırmaya başlaması, Rusya’nın alternatif politikalar geliştirilmesi yönündeki çabalarını hızlandırdı. ABD, Orta Asya’ya yerleşmekle Rus jeopolitik menfaatlerine çok büyük zarar vermiş olmasına rağmen Başkan Putin Batı’yla başlatmış olduğu işbirliğinin zarar görmemesi için buna fazla ses çıkarmadı.
Gürcistan’a destek
Ancak, Orta Asya’dan sonra ABD’nin Karadeniz ve Kafkasya’da da giderek ağırlığını hissettirmeye başlaması ve Gürcistan’a verdiği desteği her geçen gün arttırması, Rusya’yı bölgede oldukça rahatsız etmeye başladı. Bu çerçevede Orta Asya’da Şanghay İşbirliği Örgütü’nü kuran Rusya, ABD ile rekabete girdi. Zaman içerisinde bu rekabetin Karadeniz’e kayması Rusya açısından özellikle enerji nakil hatlarında stratejik önemi olan bu bölgeye verilen önemin daha da artmasına sebep oldu. Rusya’nın bölgedeki öncelikleri ise şöyle: Politik, ekonomik, askeri hakimiyetini devam ettirmek; Karadeniz ve Kafkaslar’daki devletlerin dış politikasını Rus çıkarları doğrultusunda kontrol etmek ve özellikle de Türkiye, ABD ve Batının etkin olmalarını engellemek.
Yeni politikalar
AB’nin bölgeye olan ilgisinin artması genişleme süreciyle paralellik gösteriyor. AB, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelikleriyle birlikte Karadeniz’e komşu oldu. 2007’de Romanya ve Bulgaristan’ın, ileriki bir tarihte belki de Türkiye’nin de birliğe üye olmasıyla AB, Karadeniz’de etkin bir güç haline gelebilir. Yeni komşularla yapılacak olan işbirliği AB’nin Karadeniz perspektifini net hale getirecek. Yeni katılacak üyelerle AB, Karadeniz’e komşu olacağı için, Karadeniz tartışmalarına Yeni Komşuluk Politikası (YKP) çerçevesinde yaklaşacak. YKP’nin amaçları tarafların birbirinin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü tanıması, çatışmaların çözümü, insan haklarına ve demokratik kurumlara önem verilmesi ve ekonomik reformların uygulanması şeklinde sıralanabilir. Özellikle Kafkaslar ve Doğu Avrupa’daki istikrarsızlığın ve problemlerin buralardan batıya doğru göçlere neden olabileceği için AB’nin, sınırların korunması konusunda da bölge ile ilgilenmesi gerekiyor. Fakat bu noktada AB Anayasası’nın onaylanmaması sonucunda AB içinde oluşan olumsuz havanın da bölgeye olan ilgiyi azalttığı gözlerden kaçmıyor.
Su kıtlığıyla mücadele
AB’nin Karadeniz’e kendi kıyısı da olacağı için kıyı çevresinin korunması, su kıtlığı ve radyoaktif atıklarla mücadele AB’nin kaçınılmaz sorumluluklarından olacak. Yine benzer şekilde AB’nin sınırları Karadeniz’e dayanınca petrol tankerlerinin geçişlerinin güvenliği konusunda AB standartları gündeme gelecek. Bölgedeki özellikle Kafkaslar ve Doğu Avrupa’daki istikrarsızlık ve problemler buralardan Batıya doğru göçlere neden olabileceği için AB’nin sınırların korunması konusunda da Karadeniz ile ilgilenmesi çıkarına gözüküyor.
Aktif Çaba Harekatı ile Karadeniz’e girildi
ABD, kendi güvenliği için son derece önemli gördüğü Karadeniz’de donanma bulundurmayı amaçlıyordu
Romanya ve Bulgaristan’la imzalanan bu anlaşmalar uyarınca ABD, bir bakıma Karadeniz’e girmiş oluyordu. Hava ve kara birliklerinin konuşlandırılmasını öngören bu anlaşmaların ardından ABD, aslında Karadeniz’e deniz kuvveti ile de girmek istemişti. ABD, jeostratejik konumunun ve güvenliğinin kendisi için son derece önemli olan Karadeniz’de donanma bulundurmayı amaçladı. ABD, NATO’nun Aktif Çaba Harekatı (Operation Active Endaveour) ile “süreklilik kazanan bir harekatın kurumsal kimliği” ile daha önce gerçekleşmemiş bir şekilde Karadeniz’e girmek istedi. Deniz güvenliği yanında, Karadeniz jeopolitiğinde etkinlik mücadelesine de sahne olan bu girişimde Karadeniz’e sahildar diğer ülkeler ABD’yi desteklerken, Türkiye ve Rusya direnç gösterdi. Bu direncin sebepleri kuşkusuz Türkiye açısından son derece hayatidir.
Yeni bir tehdit
Karadeniz’de ABD’nin bir hava üssünün varlığı Türkiye açısından nispeten göz ardı edilebilir olmakla birlikte, deniz üssünün varlığı endişe verici olacak kadar ciddi. ABD deniz kuvvetleri yüzer unsurlarının bu üslerdeki varlığını sürdürmesi ile Türkiye’nin üstüne titrediği çok önemli uluslararası antlaşmalardan Montreux Boğazlar Sözleşmesi delinmiş olacaktır. Bu gelişme neticesinde; Rusya güvenlik endişesiyle Karadeniz’de silahlanarak yeni bir donanma vücuda getirmek isteyebilir. Bu gelişme, Türkiye’ye karşı Karadeniz’de yeni bir tehdit anlamını taşıyor. Muhtemel tehdit karşısında Türkiye de Karadeniz’de yüzer birlikler konuşlandıracak, BLACKSEAFOR’la kurulan Karadeniz’deki dostluk kaybolacak ve yeni bir silahlanma yarışına gidilecek. Tüm bunlar Türkiye’nin savunma harcamalarını artıracağı gibi, Karadeniz’de tesis edilen barış ortamını tehdit eder hale gelebilecek.
Bölgede silahlanma yarışı
Türk Boğazları ile doğrudan bağlantılı Karadeniz’de güvenlik, dayanışma ve dostluğun tesisi için 2 Nisan 2001’de Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) adı altında yeni bir oluşum getirildi. Karadeniz sahildarı ülkelerin katılımıyla bölgede barış ve dostluk ilişkilerinin muhafaza edilmesine hizmet eden Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu Sözleşmesi İstanbul’da imzalandı. Karadeniz’de kullanılmak üzere tesis edilen BLACKSEAFOR, gerektiğinde tarafların oybirliği ile alacağı kararla başka bölgelerde de kullanılacak.
İkinci bir oluşum
BLACKSEAFOR’un görevleri özetle şöyle: Arama ve Kurtarma Harekatı, İnsani Yardım Harekatı, Mayın Karşı Tedbirleri Harekatı, Çevre Koruma Harekatı, İyi niyet ziyaretleri, taraflarca kararlaştırılan diğer görevler. BLACKSEAFOR yanında, Türkiye’nin inisiyatifi ile 2005 yılında ikinci bir oluşum hizmete girdi. Akdeniz’de NATO Deniz Kuvveti’nin yürüttüğü Aktif Çaba Harekatı (Operation Active Endaveour) benzeri bir kuruluş olan Karadeniz Uyumu Hareketi (Blacksea Harmony: KUH) Romanya, Bulgaristan, Rusya ve Ukrayna’nın da katkısına açık hale getirildi.
Küresel ticaret
2006 yılı içinde bu kuruluşa Rus Deniz Kuvvetleri dahil olurken, onları Bulgaristan ve Ukrayna da izledi. Romanya ise henüz bekleme aşamasında. ABD’nin küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının zarar görmemesi için Karadeniz’de de, Akdeniz’deki Aktif Çaba Harekatı gibi, NATO deniz unsurlarından oluşan bir kuvvet oluşturulması girişimi, Türkiye’nin Karadeniz güvenliği konusunda, sadece Karadeniz sahildarı ülkelerin katılımıyla yürürlüğe koydurtmuş olduğu güvenlik sistemiyle bir kenara bırakıldı. Bu güne kadar da Karadeniz’de deniz ticaretini ve petrol taşımacılığını sekteye uğratan ne bir terör olayı, ne de bir sansasyon yaşanmadı.
Geçtiğimiz haziran ayında Rusya’nın Yekaterinburg kentinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan liderlerinin yanısıra, gözlemci ülke statüsünde yer alan İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan devlet başkanları da katılmış, zirvenin ana gündemini, bölgesel güvenlik sorunları oluşturmuştu.
Sofya’da imzalanan önemli anlaşma
2004’te NATO üyesi olan Romanya ve Bulgaristan’ın, 2007 yılı başından itibaren de AB üyelikleri gerçekleşti. Bölgesel işbirliği kuruluşlarından Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT), AGİT ve Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) üyesi Romanya, 6 Aralık 2005’te birçok üssün ABD tarafından kullanılmasını kapsayan bir anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşma ile ABD ilk kez eski Varşova Paktı üyesi ülkelerden birinde askeri üs kurmuş oldu. Böylece Romanya, ABD’nin Karadeniz’deki en önemli müttefiklerinden biri haline geldi. KEİT, AGİT ve BLACKSEAFOR üyesi de olan Bulgaristan da, “Bezmer” ve “Grafignatiev” havaalanları ile “Nova Selo” askeri tesislerine ABD asker ve uçaklarının konuşlandırılmasına ve bu alanların Amerikan üssü olarak kullanılmasına izin veren anlaşmayı, 28 Nisan 2006’da Sofya’da imzaladı.