Merkez Bankası (TCMB) önceki gün politika faizini yüzde 9’a indirirken, resmi tüketici enflasyonuna göre reel faiz de yüzde -76,5’e geriledi.
Türkiye eksi reel faizde dünyadaki açık ara liderliğini pekiştirirken, yüzde -11,2 ile ikinci sıradaki Polonya ile fark daha da açılmış oldu.
TCMB’nin ticari kredilerin bir kısmını politika faizine endeksleyen uygulamasıyla birlikte söz konusu ticari kredi faizleri de TCMB’nin politika faizi indirimlerine paralel olarak geriliyor.
Nitekim ortalama ticari kredi faizleri geçen hafta yüzde 16,4’e kadar geriledi.
Tabii söz konusu düşük faizli ticari krediye ulaşabilmek için belirlenen birçok kıstası sağlamak gerekiyor ve bankaların kredi büyümelerine de sınırlama getirilmiş durumda.
Türkiye’de kredi piyasasındaki bu duruma dair Bloomberg’de dikkat çeken bir analiz yayımlandı.
“UCUZ KREDİYE AZ SAYIDAKİ SEÇİLMİŞ ULAŞIYOR”
“Türk bankaları dünyanın en ucuz kredilerini sunuyor, az sayıdaki seçilmişe” başlıklı analizde söz konusu ucuz krediye erişimin düzenlemelerle sınırlandırıldığı çünkü hükümetin gelecek yılki seçimler öncesinde güçlü ekonomik büyümeyi sürdürürken bir kur krizinden kaçınmak istediği belirtildi.
Aslı Kandemir ve Beril Akman imzalı analizde, kredilerin öncelikli olarak ihracatçı şirketler ile istihdamın dörtte üçünü sağlayan KOBİ’lere yönlendirildiği kaydedildi.
KOBİ kredi hacmindeki artışın 2022’nin Ocak-Ekim döneminde geçen yılın aynı döneminin yaklaşık 10 katı olduğuna işaret edilen analizde, büyük şirketler için bu oranın 7 kat olduğu belirtildi.
BDDK verilerine göre, KOBİ kredilerinin hacminki artış, ocak-ekim döneminde 700 milyar TL’yi aştı.
“İTHALAT İÇİN GEREKLİ KREDİ FAİZİ YÜKSEK”
Döviz fazlası olan şirketlerin ucuz krediye erişimde zorluk çektiğine değinilen analizde, Ankara merkezli bir mobilya üreticisi firmanın satış yöneticisi olan Eren Gönül’ün “Sadece ithalat ihtiyacı az olan ihracatçılar kredi alabiliyor, onların sayısı da bir avuç” görüşüne yer verildi.
Gönül, birçok şirket gibi kendi şirketlerinin de ara malı ithal etmek için gerekli kredi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle büyümeyi amaçlamadıklarını söyledi.
Bankaların düzenlemelerle belirlenen öncelikli müşterilere ucuz kredi sunabilecekleri ya da diğerlerinden yüksek faiz istiyebileceği aktarılan analizde, ikincisini yapmaları durumunda yüklü miktarda devlet tahvili tutmaları gerektiğine, bunun da bankaların öncelikli olmayan şirketlere dönük kredi iştahlarını düşürdüğüne dikkat çekildi.
“YENİ KGF PAKETİ ENFLASYONU BESLEYECEK”
Ekonomist Selva Bahar Baziki, Türkiye’deki mevcut kredi düzenlemelerinin, enflasyonu ateşlemeden ihracatı teşvik etmeyi amaçladığını, faiz oranlarındaki sınırlamaların kredi iştahı önünce bir engel oluşturduğunu, yakında devreye alınacak yeni Kredi Garanti Fonu paketinin de talebi artırıp enflasyonu besleyeceğini söyledi.
Uygulanan finansa mühendisliğin, TL’yi raydan çıkarmadan kredi büyümesini sağlayabildiğini ancak yüklü miktarda uzun dönemli devlet tahvili tutmaktan kaynaklanan risklere karşı bankaların temkinli olduğu belirtilen analizde, New York merkezli Medley Global Advisors şirketinin gelişen piyasalar direktörü Nick Stadtmiller’in “Erdoğan 2018 ve 2020 deneyimlerinden öğrendi” görüşüne yer verildi.
Söz konusu yıllardaki kredi büyümeleri, ithalatı ve enflasyonu hızla artırmış, sonuç olarak da TL değer kaybetmişti.
“SEÇİM ÖNCESİ FAİZ ARTIŞI SEÇENEK DEĞİL”
“İnce ayar, Erdoğan’ın gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde piyasaları istikrarlı tutma amaçlı oyun planının önemli bir parçası” denilen analizde, fiyat baskılarına karşı artan hoşnutsuzluğun, lirayı sabitlemeyi çok önemli hale getirdiği ancak Türkiye’nin net döviz rezervleri azalmakta olduğu ve yeni bir bozguna karşı para birimini korumak için bir faiz artırımının seçimlerden hemen önce bir durgunluğa neden olabileceği için pek de bir seçenek olmadığı vurgulandı.
Ekonomist Haluk Bürümcekçi, önlemlerin bankacılık sistemini “felce uğrattığını” ve kredi kıtlığının ekonomik büyümeyi baskı altında tutabileceğini söyledi.