ABD’den skandal değerlendirme: “Yönetimin tek kişide olması işimizi kolaylaştırır”

ABD’den skandal değerlendirme: “Yönetimin tek kişide olması işimizi kolaylaştırır”

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, 1 Mart tezkeresinin geçmediği dönemde ABD’lilerin Türkiye ve bölge ülkelerle ilgili yaptığı değerlendirmede, “Bu ülkelerde yönetimin tek kişinin elinde olması bizim işimizi kolaylaştırır. Bunca kurumla uğraşacağımıza tek kişiyi nasıl olsa ikna ederiz” dediğini aktardı.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, TBMM’de kabul edilmeyen ve Irak’ın işgali için ABD askerlerinin Türkiye’de bulunmasını öngören 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinin yıl dönümünde o dönemde Washington’da yapılan çarpıcı bir değerlendirmeyi köşesine taşıdı. ABD’nin Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerde demokrasinin kendileri için gerekli olmadığını belirttiğine dikkat çeken Balbay, ABD’lilerin, “Bu ülkelerde yönetimin tek kişinin elinde olması bizim işimizi kolaylaştırır. Bunca kurumla uğraşacağımıza tek kişiyi nasıl olsa ikna ederiz” ifade ettiğini aktardı.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın “1 Mart tezkeresinin yıldönümü ve İdlib şehitleri!” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

“İdlib’de şehit düşen 34 askerimizin acısını tüm ülke olarak yaşıyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, 82 milyon yakınına başsağlığı diliyoruz.

Bugün 1 Mart 2003’te TBMM’de oylanan Irak tezkeresinin 17. yıldönümü. Tarihe “1 Mart tezkeresi” diye geçen, Türkiye’de 70 bin Amerikan askerinin bulundurulmasını, onlarca liman ve havaalanının ABD tarafından kullanılmasını içeren bu tezkerenin TBMM’den geçmemesi büyük bir dönüm noktasıydı.

O gün ABD katında şu değerlendirme yapıldı:

Bize Türkiye gibi ülkelerde demokrasi lazım değil. Parlamento, yargı, Genelkurmay iradesi, bunlar planlarımızı olumsuz etkileyen kurumlar. Bu ülkelerde yönetimin tek kişinin elinde olması bizim işimizi kolaylaştırır. Bunca kurumla uğraşacağımıza tek kişiyi nasıl olsa ikna ederiz!

Bugün yaşadığımız darmadağınık dış politikanın özünde bu yatıyor.

1 Mart tezkeresi geçseydi ne olurdu sorusunun özet yanıtı şudur:

ABD’nin işgal ettiği yerlerde ne olduysa o olurdu!

***

Bugünkü durum:

Türkiye’de parlamento ikincil hale getirildi. Bütün önemli kararlar Saray’da tek kişi tarafından veriliyor havası yerleşti. Devlet çarkının dişlileri arasındaki bağlar koptu. Bozulan saati düzeltmeye çalışırken içinden parça artırır gibi pek çok kurum işlevsizleşti.

Saray’da oluşturulan dış politikadan Dışişleri Bakanlığı’nın haberi olduğunu sanmıyoruz!

Karşı karşıya kaldığımız tablo bu kadar vahim...

Bu gidişin devamı daha da vahim olabilir.

Şu öngörümüzün altını bir kez daha çizelim:

Bir gün Suriye sorunu bitecek, ama Suriyeliler sorunu bitmeyecek!

Yanılmayı yürekten diliyoruz...

İçimizde ne kadar Suriyeli olduğuna ilişkin görüş birliği yok. Kevgir devlet olduk. Sınırlarımız akordeon gibi; ne zaman açacağımız, ne zaman kapatacağımız belli değil.

Güncel durum şu:

İdlib’den Türkiye’ye giriş yasak. Gerekçe, “daha fazla sığınmacı alacak durumumuz yok.” Edirne’den sanırın ötesine geçiş serbest. Neden, “AB’ye ders vereceğiz, sorunun ciddiyetini anlasınlar!”

Edirne ötesine ilişkin resmi söylem de şu:

“İnsanlar gitmek istedikten sonra biz onları zorla tutamayız ki!”

Şimdi binlerce Suriyeli, “Avrupa kapıları açıldı” haykırışlarıyla sınıra yöneliyor.

Yarın Merkel’le konuşup şöyle bir demeç vermeyeceğinin garantisi var mı:

“Türkiye sınırları insanların elini kolunu sallaya sallaya girip çıktığı yol geçen hanı değildir. Bu ülke sınırları içindeki herkes bu ülkenin kuralarına uymak zorundadır!”

Böyle devlet mi yönetilir?

Bu durumda size sormazlar mı?

“Milyonlarca insanın duygularıyla böylesine oynamak hangi din kardeşliğine yakışır?”