Bu kaynaklarda göze çarpan diğer önemli bir nokta, Atatürk için "Seçkin diktatör, ılımlı diktatör, diktatör veya otoriter lider" gibi terimler kullanılmasıdır. Bununla beraber; bu terimleri kullananlar, hemen, Atatürk’ü haklı veya mazur gösteren yorumlar yapmak gereğini de duyuyorlar.
Örneğin; Profesör Bisbee, Atatürk’ü Mussolini ve Hitler ile birlikte, I. Dünya Savaşı sonrası tarih yapan bir diktatör olarak niteledikten sonra, "... Fakat, 30 yıllık bir gözlem (1920-1950), Türk liderini böyle onur kırıcı bir kıyaslamadan temize çıkarır..." demekten kendini alamıyor. Çünkü; yine profesörün sözleri ile, “... (Atatürk’ün) kişisel otoritesini gereğinden fazla kullanmış olması, genelde, aşağılanmış bir imparatorluğu saygın bir cumhuriyete ve ezilmiş tebaaları gururlu vatandaşlar haline dönüştürmüş olmasının değerini azaltmaz..." Daha önce sözünü ettiğim araştırıcı uzman (Elain Smith) ise, "... Diktatörlüğü ve otoriter metotları hoş görmemekle beraber; eğer ulusça hayatta kalınacaksa, millî hareketin ilk günlerinde başta kuvvetli bir iradenin varlığının gerekli olduğunu itiraf etmek zorunda bulunduğunu" belirtiyor ve Atatürk’ün eleştirilme nedenlerine değinerek, biraz da İngiliz yazarı Harold Amstrong’un "Bozkurt (Gray Wolf)" adlı kitabındaki sansasyonel bazı görüşlerine cevap nitelikli olan, şu önemli husus üzerinde duruyor: ".. Yeni bir milletin bir büyük kurucusunun değerlendirilmesindeki kriterler, o kişinin özel hayatı ve davranışlarında bulunacak unsurlar değil; fakat, ilke olarak onun felsefesi, amaçlarını gerçekleştirme metotları, yönetim yeteneği, insanları yönlendirme bilgi ve becerisi ve bir millete rehberlik için zorunlu siyasal ileri görüşlülüğüdür...
Oramiral William Crowe:
O, yüzyılın en büyük askeridir
Atatürk, XX. yüzyılın büyük insanlarından biri olarak kalacaktır..."
Bu arada bana üzüntü veren bir hususa değinmek ve teselli duyduğum çok yeni bir örneği sunmak isterim. Son zamanlarda, ülkemizde yayınlanmakta olan bazı dergilerde Atatürk ile ilgili, gerçeklere aykırı, küçümseyici değerlendirmelerin yer almasından derin üzüntü duyuyorum. Fakat; bunu giderici teselliyi yabancı bir kaynakta, bir Amerikan dergisinde bulabileceğimi, doğrusu, hiç ummuyordum. Ama, gerçek bu... Geçen yılın sonunda 26 Aralık 1988’de yayınlanan, büyük tirajlı ve dünyaca ünlü TIME dergisinde bir röportaj dikkatimi çekti.
Röportajı yapan muhabirin "Kahramanlarınız Kimler?" sorusuna, ABD Genelkurmay Başkanı (Oramiral William Crowe), şu cevabı verir: "Kemal Atatürk’ün derin bir hayranıyım; çünkü, o kadar az şeyle çok şey başardı. Büyük kaynaklar ve üretim kapasitesi ile desteklenince, generaller için kazanmak (doğal) bir şeydir. Fakat; Atatürk, küçük kaynaklarla, Türkiye’nin kontrolünü sultanlardan çekip aldı ve Yunanlıları ülkeden kovdu. O, yüzyılın en büyük askeri olarak, benim adayımdır." (Bitti)