ABD KAYNAKLARINDA ATATÜRK (08 Ocak 2014)

ABD KAYNAKLARINDA ATATÜRK (08 Ocak 2014)

Sivil elbise giyinmiş, kır renkli büyük bir kalpak altında demir yüzlü bir adam

Clair Price: Kişisel prestiji dikkate değer
İkinci örneği Amerikalı bir kadın gazetecinin, Clair Price’in, kitabından aldım. 1920’li yılların başlarında Ankara’ya gelmiş olan ve Atatürk’le görüşme imkânını bulan yazar, izlenim ve gözlemlerini, 1923 yılında yayımlanan "Türkiye’nin Yeniden Doğuşu" adlı kitabında şöyle dile getiriyor: "Sivil elbise giyinmiş, kır renkli büyük bir kalpak altında demir yüzlü bir adam; Kemal, bir asker görünümü içinde, beni selâmlamak için (masasından) doğruldu. Yüzü sertçe, düz hatlı ...Paşa, ara sıra gözbebeklerinde çakan şimşeklerle belli olan öfke nöbetleri ile ünlü; fakat, kendisi ile konuşmam boyunca, açık mavi gözleri, bir an ayrılmadan bana dikili kaldı... Az gülen bir insan olma sorunu, kendisine pek uygulanamaz; çünkü, isterse, gerçekten hoş bir insan olma niteliği var. Bunu, dört yıldır Ankara’da yaşamakta olan bazı Batılı dostların görüşlerine dayanarak söyleyebiliyorum... (Ama) Kemal, profesyonel bir askerdir... Şimdi yeni Türkiye Hükümetinin başındadır. Ankara’ya, bir devlet adamından çok, bir askerin korkusuz doğruluğunu getirmiş ve dikkate değer kişisel prestiji, Hükümetinin bütününe renk vermiştir. Bununla beraber, onu (sadece) bir asker olarak tanımlamak yeterli değildir. Yeni Türk Devletinin başının bir asker olması, eski Osmanlı hâkim alışkanlığının Türk’ün askerlik geleneğinden oluşmasından ileri gelir. Büyük bir askerlik geleneğine bağlı herhangi bir ülkede, memleketin en kafalı insanları orduya geçmek ve ordunun en kafalı adamları da kurmay olmak eğilimindedir... Kemal, Abdülhamit’in zulmü altında doğmuş bir Batılıdır. Doğu’yu, Batı’yı ve her ikisinin garip dölü olan emperyalizmi tanır... Büyük bir Türk’tür ve Batılı demokrasilerimizin politika alanına ara sıra fırlattığı insan tipinin üstünde bir kişi olarak, insanlar arasında başı ve omuzları ile yükselir. Bundan yüzyıl sonraki geleceğin tarihçisi, bugün aramızda dolaşırken görebildiğimizden çok daha geniş ve yeterli bir perspektif içinde onu görecektir.
Fazla konuşmuyor,
söylenmesi gerekeni
söylüyor
Kendisi, çok yumuşak bir tonla, Türkçe veya Fransızca konuşuyor (İngilizce bilmiyor). Edindiğim izlenime göre, (fazla) konuşmaktan hoşlanmıyor, söylenmesi gerekeni söylüyor, fakat dinlemeyi tercih ediyor... Her iyi asker gibi, kendisinde en ufak bir kasılma eğilimi yok. Biz Batılılara, Doğu’nun abartılmış gösterişli nezaketini göstermiyor; bizimle konuşurken, kendi aramızdaki konuşmalarda yaptığımız gibi, sadelik ve açıklıkla davranıyor. (Devam edecek)