Yeniden kazanılmış gururu ile Türkiye, öyle hayranlık ve saygı yaratan ulusal bir duruma gelmiştir ki; bugün onun seçkin dış politikası, bütün komşuları ile sadece dostça ilişkiler kökleştirmesini değil; aynı zamanda, komşuların kendi aralarında daha iyi bir anlayış geliştirmelerini de arzular görünüyor. Türkiye’yi çevreleyen ülkeler, Mustafa Kemal’in iyileştirilmiş komşuluk ilişkileri politikasına hep birlikte (olumlu) karşılık vermişler ve yolun tam ortasında onunla buluşmaya hazır bulunmuşlardır. Yakındoğu barışının Gazi Mustafa Kemal’den daha heyecanlı bir dostu yoktur."
General Harbord: Türk ordusunda yüksek bir ünü vardı
Bu bölümdeki kaynak eserler, sayısal olarak daha çok ve içerik bakımından daha kapsamlıdır. Bunlar arasında monografi ve biyografi karakterli eserler çoğunlukta olmakla beraber, özellikle seçkin nitelikli değerlendirmeler de vardır. Tercih ederek yararlandığım kaynakları kronolojik bir sıraya göre ve özet olarak sunmaya çalışacağım.
İlk olarak, resmî bir Amerikan raporundan seçtiğim birkaç pasajı aktaracağım. Yıl 1919, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson, Doğu Anadolu durumunu ve Ermeni sorununu incelemek üzere, Tümgeneral James H. Harbord başkanlığında bir heyet görevlendirir. 20 Eylül 1919’da Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüşen General Harbord, Haziran 1920’de yayımlanan raporunda şu hususları belirtiyor (ilgili kısımlar): "Türk ordusunda yüksek bir ünü bulunan ve Çanakkale’de bir Kolorduya parlak bir şekilde ve büyük bir yiğitlikle komuta etmiş olan... Mustafa Kemal Paşa, ince, dik duruşlu, askerce görünüşlü, kısa kesilmiş kahverengi bıyıklı, donuk gri gözlü, dümdüz arkaya taranmış hafif kahverengi saçlı, yüksek elmacık kemikli...
38’inde genç bir adam. Çok temiz bir şekilde sivil elbiseli idi ve dışarıda olduğu gibi evde de fes giyen olağan Türk’ten farklı olarak, bütün görüşmemiz boyunca başı açık oturdu.
Vatanseverliğinden etkilendim
Çanakkale’de bir Kolorduya komuta ederken tehlike karşısında kendini sakınmayışının Alman Karargâhının şikâyetine yol açtığını işittiğimizden, General hakkında özel bir ilgi duyuyorduk. Amir olduğu için, kendisinin umursamazlığına karargâhındaki personelin de uyması gerekiyordu ve bu durum Almanlarda endişe yaratıyordu. Görüşmemiz iki buçuk saat sürdü ve konuşan, daha çok Mustafa Kemal oldu... Çok kolaylıkla ve akıcı bir şekilde konuşuyordu... Tercüman vasıtasıyla görüşlerini aktarışı düzgün ve mantıklı idi; fakat, görünüşe göre, dikkate değer bir gerilim içinde idi ve oldukça biçimli eli ile, bir an bile durmaksızın, tespih çekiyordu. Daha sonra, kendisinin son günlerde sıtmadan rahatsızlandığını ve görüşme sırasında ateşi olduğunu öğrendim. Kişiliği, yardımcılarını ve ekibini kolayca etkisi altında tutuyordu... Görüşme son derece ilginçti ve (sonunda) Mustafa Kemal’in ve yakın çalışma arkadaşlarının samimî vatanseverliklerinden etkilendiğimi söylemek zorundayım..." (Devam edecek)