ABD'nin Obama Yönetimi, 8 Kasım'da yapılan Amerika Başkanlık Seçiminden kısa bir süre önce Ankara'nın sürpriz ''Fırat Kalkanı Harekatı'na'' misilleme olarak alelacele Rakka'ya karşı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile birlikte "Fırat'ın Gazabı" adı altında operasyon başlattığını tüm dünyaya ilan etti.
DAEŞ'in başkenti sayılan Rakka'nın kurtarılacağı meselesi uzun bir süreden beri Ankara ile Washington arasında tartışılıyor. Bilindiği gibi Ankara, PKK'nın uzantısı PYD/YPG gruplarının herhangi başka bir ad altında ABD'yle birlikte talep edilen harekette yer almalarına şiddetle karşı çıkmaktadır.
ABD'nin, Ankara'nın bu hassasiyetini bilmesine rağmen Arapça'da öfke veya kızgınlık anlamına gelen gazap kelimesini Fırat'la birleştirerek "Fırat'ın Gazabı" adıyla operasyon başlatması Ankara'da şiddetli tepkilere yol açarken Türk halkı üzerinde de ABD'ye karşı bir güvensizlik oluştu. Aslında daha önceki yazılarımda da sürekli vurgulandığı üzere ana mesele Rakka değil de Suriye'nin kuzeyinde bir koridor veya özerk Kürt bölgesi kurulması ve Ankara'nın da bu Kürt gruplarını muhatap alıp tanımasıdır.
Zaten ABD idaresi geçmişte benzer projelerin denemesini yapmıştır. 1 Mart 2003'de TBMM'de kabul edilmeyen tezkerenin telafi edilmesi için TSK'nın talebiyle Ankara Devlet Konukevi'nde 18-19 Mart 2003 tarihlerinde Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde bir toplantı yapılmıştır. Yapılan toplantıya ABD Başkanı George Bush'un temsilcisi, Talabani, Neçirvan Barzani, Asuri Demokrat Hareketi, Anayasal Monarşi Hareketi, Irak Ulusal Uzlaşma Hareketi, Irak Ulusal Konseyi, Irak İslami Devrimi Yüksek Konseyi, Irak Türkmen Cephesi Başkan veya temsilcileri katılmışlardır. Bu toplantıda Türkiye'nin Kerkük'le ilgili endişesinin giderilmesi için; Irak savaşı esnasında Peşmergelerin Kerkük ve Musul'a girmemesi, savaş sonrası Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmemesi ve Türkiye'nin ABD'nin kuzey cephesinden yapacağı müdahalede yer alacağı konusu görüşülmüştür.
Ancak gidişat Ankara'nın istediği gibi olmadı ve ABD Türkiye'nin operasyonda yer almasını iki Kürt grubu KDP ve KYB'nin onaylarının alınmasına bağladı. Aynen bugün Musul operasyonunda Abadi'nin onayının alınmasının gerektiğinin ABD tarafından bildirilmesi ile olmuştur.
Konu ile ilgili olarak 19 Mart'ta Genelkurmay Başkanlığı'nda yukarıda sözü edilen 2 Kürt grubun katıldığı toplantıda ITC temsilcileri de bulunmuşlardır. Ancak, Kürt gruplarından KYB Başkanı Talabani, Türk komutanın önerisini kabul ederken KDP temsilcisi Barzani, öneriyi reddetmiş ve toplantı başladığı gibi sona ermiştir. 1 Mart Tezkeresinin en ilginç yanı 29 Ocak 2003'de Wesley Clark'ın Davos'ta ''Irak'a müdahalenin kuzey yerine güneyden yapılacağı ve Türkiye'nin de devre dışı bırakılacağını'' ifade etmesidir. Nitekim de öyle oldu ve çuval hadisesi ile sonuçlandı.
Rakka meselesine gelince; ABD bir yandan Türkiye'yi devre dışı tutarken diğer yandan ABD Genelkurmay Başkanı General Dunford'un alelacele Ankara'ya göndermiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda Türkiye'nin de dahil olduğu müttefiklerle Rakka'nın nasıl özgürleştirileceği ve yerel yönetimin nasıl yeniden kurulacağı konusunda yakın bir şekilde çalışılıyor ve iş birliği yapıyoruz hikayesi üretilmektedir.
Türkiye - ABD ilişkilerindeki sıkıntının sebebi üç ana sorun üzerinde toplanabilir. İlki FETÖ'nün iadesi, diğeri PYD/YPG'ye silah yardımının kesilmesi, üçüncüsü ise Musul'da demografik yapının bozulmaması ve Telafer'de Türkmenlere kesinlikle zarar gelmemesidir.
Obama Yönetiminin şu ana kadar Ankara'nın beklentilerini yerine getirmediği için gerginliğe yol açmış neredeyse ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Ancak seçimlerden Trump'un başarı ile çıkması Türkiye için yeni imkanlar doğurabilecektir. Türkiye'nin diplomasi kanallarını erken devreye sokabilirse yukarıda sözü edilen sorunlara olumlu yönde katkısı olabilecektir.