ABD de, "terör örgütüne bile-isteye yardım" etmiyor mu?
Eline muhtemelen hiç silah almamış, hiçbir şiddet eyleminde bulunmamış, doğruyu savunmak için kalemini silahlaştırmaktan öteye geçmemiş nice meslektaşımızı, -doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar geleneği uyarınca olmalı- "terör örgütüne üye olmamakla birlikte, bilerek ve isteyerek terör örgütüne yardım etmek, terör örgütünün çıkarlarına hizmet etmek" gibi uydurulmuş bir suçla "etkisiz hale getirmeye" kalkışan iktidar, Fırat'ın doğusundaki "gerçek teröristlerle" savaşmaya karar vermiş!
Seçim sath-ı mailine girilmiş olmasıyla zinhar alakası olmayan, sade ve sadece ülkenin ali menfaatleri için girişildiğinden hiç şüphe duymadığımız bu operasyonun ilanı sırasında önce ABD için "Bizim stratejik ortaklarımız 'bunlar terörist değildir' diyorlar" denildi.
Peşinden...
"Hedefimiz asla ABD askerleri değil" diye garanti verildi.
ABD, Fırat'ın doğusunda "Büyük Kürdistan ütopyasının Suriye ayağının bütün kurumlarını oluşturmuş" haldeki teröristlere "terörist değil" demekle kalsa iyi; terör örgütünü devletleştirecek "düzenli ordu(!)"nun da mimarı kendisi!
Sadece 2018'de, masum kadınlardan-çocuklardan Mehmetçiğe kadar sayısız hedefe sıksın diye 500 milyon dolarlık silah verdi teröristlere.
2019 bütçesinden yüz milyonlarca dolar tahsis etti.
Devriye desteği verdi.
Bu durumda;
ABD'nin yaptığı da tam olarak "terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" değil mi?
Eeee?
Bu durumda neden "hedefimiz" olmasın ki!
Kendi vatandaşına uydurulmuş suçlarla aslan kesilen iktidar, iş ülkesini alenen bölmeye, parçalamaya azmetmiş ABD'ye gelince "meşru müdafaa" hakkını dahi kullanmaktan aciz mi!
Nedir bunun izahı?
Kendi adıma, muhalefet partilerinin Ankara'yı kazanmak istediğine dair inancımı kaybettim hükümsüzdür!
Hatta kuvvetle muhtemel ki Ankara'yı kaybetmek istiyorlar!
Bir dönemin meşhur "istikşafi görüşmeleri"ni aratmayan ve şu ana kadar sadece hem CHP ve İYİ Parti'yi, hem de başta Mansur Yavaş olmak üzere adı geçen adayları yıpratmaktan başka işe yaramayan bu pazarlık sürecinin başka bir izahı var mı?
An itibarıyla velev ki "uzlaşıldı";
Yavaş'ı "istemeyen (Genel Başkan tarafından dayatılacağı) parti"yle, Yavaş'ın "istemediği" parti hangi motivasyonla Yavaş için çalışacak da bu ittifak Ankara'yı kazanacak?
Eller gider Mersin'e...
CHP ile İYİ Parti'nin Ankara ve Balıkesir için pazarlık yapıp da Mersin'i ısrarla gündem dışı bırakmalarını hiç anlamıyorum.
Evet Mersin'de AKP'nin de, MHP'nin de, CHP'nin de, aday hamlesinden sonra İYİ Parti'nin de tek başlarına girmeleri halinde de şansları var. Ama sadece kazanma ihtimalini değil, kazanamama ihtimalini de paylaşıyorlar.
Mersin gibi bir şehirde bu riski almak niye?
Bir iş birliği yapılacaksa, halihazırda büyükşehir belediyesine sahip olunan Mersin'den başlamalıydı; en azından bir rüzgâr olurdu diğer illere...
Aldatıldık-2
Annesinin mektupları üzerine daha önce iki defa durumunu gündeme getirdiğim Kuleli'de görevli Üsteğmen Mustafa Paycı, 10 Aralık günü yapılan karar duruşmasında, "15 Temmuz gecesi 7 kişinin öldüğü Çengelköy bölgesinde bulunduğu için" 7'si bu ölümler, sonuncusu da "cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs"ten 8 kez ağırlaştırılmış müebbede çarptırıldı.
Bu kadar ağır bir ceza için hiç değilse yapılan balistik incelemede o ölümlerin bu üsteğmenin silahından çıkan kurşunlarla gerçekleştiğinin ispatlanması beklenmez mi?
Adalet, av tüfeğiyle yaralanan vatandaşın da, tornavidayla öldürülen vatandaşın da, askerin kullanmadığı tabancayla öldürülen vatandaşın da cezasını o gece orada bulunan vatandaşların "o bizi kurtarmaya çalıştı" diye lehinde ifade verdikleri bir subaya, sadece "subay olduğu için" ödetmekle tecelli eder mi?
Türkiye'de olmamış şey değil, üç yıl, beş yıl sonra bu yargılamalar da yenilenir, at izi ile it izi ayırt edilir ve yığınla insanın "boşu boşuna" ömür çürüttüğü ortaya çıkarsa ne olacak?
"Pardon"un, sosyal dokuya tahribatı onarmaya yetmediği yeterince tecrübe edilmedi mi?
Dahası...
"FETÖ"nün emellerine verdikleri üstün hizmet ortada olan "özel yetkililer" sessiz sedasız salıverilirken, değil "FETÖ"ye hizmet etmek, bir de o yapının mağduru olduğu iddiasındaki kişilerin haksızlığa ve hukuksuzluğa uğradığına dair örneklere her gün bir yenisi ekleniyor...
Rejisör, "Aldatıldık-2" için "kamera" mı dedi?