ABD bizi anlıyor da biz onu hâlâ anlayamadık galiba

Türkiye ile ABD arasında Menbic eşiğinden itibaren her kilometrede daha da keskinleşen "çıkar çatışması"nı gayet anlaşılır özetlemiş Fikret Bila dünkü köşesinde:

"YPG'nin Menbic ve sonrasında El Bab'ı ele geçirip Kobani ile Afrin'i birleştirerek Akdeniz'e ulaşacak koridoru tamamlama peşinde olduğu sır değil. Türkiye ise bunu önlemeye kararlı; ABD ile çatışmasının nedenlerinden en önemlisi bu koridor meselesi.

ABD, Türkiye'nin tepkisi ve operasyonu sonrasında bu koridora karşı olduğunu açıklayarak, Ankara'nın tansiyonunu düşürmeye yöneldi ancak söz verdiği şekilde YPG'yi Fırat'ın doğusuna çekilmesi için yeterince baskılamadı.

Onun çıkarı, YPG'nin elde tutulması ve muhtemel Rakka operasyonunda da kara gücü olarak cepheye sürmesi...

Türkiye'nin ulusal çıkarı ise ABD'den çok farklı... Türkiye için öncelikle tehlike PKK-PYD-YPG... PKK-PYD-YPG'nin ABD'nin desteğini alarak Kuzey Suriye'de oluşturmaya çalıştığı devlet yapısının, Türkiye'nin Güneydoğu'sunu kapsayan Büyük Kürdistan projesinin bir ayağı olduğunu biliyor. Kuzey Suriye'de bu yapı oluşursa PKK-KCK'nın bütün gücüyle Güneydoğu'ya yükleneceğinden, dört parçalı devlet projesinin bir ayağını daha kurmaya çalışacağından da emin..."

Bu satırların devamında paylaştığı tezi şu:

"Bu proje Türkiye'nin parçalanmasını hedefliyor. ABD'nin anlamak istemediği bu..."

***

1979'da CIA karargâhında "Kürt hareketlerine dış desteği" resmen organize eden ABD...

12 Eylül 1980 darbesinden önce Bülent Ecevit'e "Kürtlerin ayrı bir etnik grup olduğu" kabulünü dayatan, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da Kenan Evren eliyle rejim değişikliğini zorlayan, "eyalet modeli"ni uygulatmaya kalkışan ABD...

Dededen toruna Barzani'lerin hamisi ABD...

"4 parçalı Kürdistan" kurguladığı coğrafyada yaşayan "Kürt gruplarını birleştirme yeteneğine sahip lider"i neredeyse ilanla arayan ABD...

Bin kere yazdık ezberlediniz artık;

Kâh taşeron terör örgütlerinin sırtında, kâh darbelerle itekleye itekleye "Wilson İlkeleri"nden "Yeni Wilsonculuğa";

At pazarlığından çuvala, PKK'ya açılımdan TSK'ya eş zamanlı kumpasa topunun mutfağı ABD olduğuna göre;

"ABD bu projenin Türkiye'nin parçalanmasını hedeflediğini anlamak istemiyor" değil de, "ABD bu projenin Türkiye'nin parçalanmasını hedeflediğini anlamamızı istemiyor" demek daha akli olur bana göre...

*****

Yanlış anlaşılmasın...

----

"PYD ile anlaşma falan söz konusu değil. PYD, PKK'nın Suriye uzantısı olarak bir terör örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu yapıyla, bu örgütle, bunun o koluyla bu koluyla herhangi bir ilişkisi, anlaşması, vesairesi söz konusu değildir" açıklamasından tatmin olamayışımızın sebebi;

ABD'nin aksini iddia ediyor olması değil, Türkiye'yi yönetenlerin düne kadar aksini yapıp PKK'yla aynı masada oturmuş olduğu gerçeği!

******

Zikir...

-----

Mesele zikrin Allah katındaki karşılığı değil "laik devlet" katına taşınması!

-Sizin için en ürkütücü(!) senaryoyla izaha çalışayım; Yarın öbür gün -inancı öyle diye- "kızlı-erkekli" çılgın ayinler düzenleyen sapkın bir -adına ne derseniz- tarikat/cemaat/inanç grubu kapınıza dayanıp da "Anayasa'nın eşitlik ilkesi gereği ben de isterim" derse ne yapacaksınız?

*****

Adamların karşı devrimle yaptıklarını yıkmaya çalıştığı Atatürk'ü, "bütün mazlum halkların doğal lideri" sayıp heykelini diktiler; nasıl gıcık olmasınlar "Küba devrimi"nde iyi-kötü payı olanlara!

******

Durmak yok

Sormaya devam

------

Murat Eren tahliye edildiği akşam cezaevinin kapısında ilk onların adını anmıştı...

"Ergenekon" kodlu Ümraniye Davası'nda "Abdullah Öcalan'dan daha fazla cezaya çarptırılan" emekli Yarbay Mustafa Dönmez de hatırlattı...

Adaleti tecelli ettirene kadar sormaktan yorulmamamız gereken bir soru daha:

"FETÖ" itirafçısı savcı Ferhat Sarıkaya "o iddianameyi ben yazmadım, verileni imzaladım, mağdur olanlardan helallik istiyorum" diyerek Şemdinli'nin de bir "kumpas" olduğunu afişe ettiğine göre o iki astsubay; Ali Kaya ve Özcan İldeniz neden hâlâ cezaevinde?

******

Benim demokrasim(!)

-----

Al işte... Daha dün yazdık, mürekkebi kurumadı; İzmir Valiliği "1 Eylül Dünya Barış Günü" dolayısıyla yapılacak mitingi yasakladı!

Buyurun izah edin...

Bu ülkenin sokaklarında ikinci bir "HAL"e kadar "demokrasi mitingi" yapmak serbest "barış mitingi" düzenlemek tehlikeli ve yasaktır mı diyeceksiniz?

"Barış" mitinginin "savaş" yahut "terör" yanlılarınca "provoke" edilme ihtimali elbette vardır, "barış" kavramının birçok "kötü niyet"i meşrulaştırmak üzere maske olarak kullanılması ihtimali elbette vardır ama bu ihtimaller en fazla demokrasi mitinglerinin darbe zemini oluşturmak üzere kullanılması ihtimali kadardır!

Yazarın Diğer Yazıları