8 Nisan öncesi bir dürüstlük hikâyesi...
Çok uzun bir hikâye aslında.. belki de birkaç kelimeyle yazılabilecek kadar kısa bir hikâye...
Ağzı var dili yok bu hikâyenin.. yüzünde ne bir kahrın, ne bir hüznün, ne bir neşenin barınamadığı fakat bâzen yani gerektiğinde tiyatral siyâsî öfke mimiklerinin yer aldığı mermer zemin kadar anlamsız bir çehrenin hikâyesi bu...
Bir liyâkatsizliğin, bir kâbiliyetsizliğin, bir özgüvensizliğin, bir 'atanmış çâresizliğin' hikâyesi bu...
Karlı bir günün eşlik ettiği tarihî bir cenâze merâsiminin, bir tarihî ölümün ardından gelen vefanın başarıya taşıdığı bir tesâdüfün hikâyesi ya da hiç bir şeyin tesâdüf olmadığı bir hikâye...
Bir defâya mahsus bir başarıya yüklenmiş bir dürüstlük imajının hikâyesi, bir daha yaşanmayan ve aksine yenilgilerle, müteselsil başarısızlıklarla ve belki de planlanmış başarısızlıklarla taşınmış bir dürüstlük hikâyesi...
Peki hangi dürüstlük?
Nasıl bir dürüstlük?
Bir siyâsî partinin varlık sebebi iktidar olmaktır, dolayısıyla bir siyâsî partinin Genel Başkanının hedefi de yürütmenin başına geçmek yani Başbakan olmaktır. Gümüş tepsi içinde önüne gelen Başbakanlığı aldığı erken seçim kararıyla reddeden bir siyaset etme anlayışı hangi dürüstlüğün eseridir? Kendine karşı dürüstlüğün mü, partisine karşı dürüstlüğün mü, partisine emek verenlere karşı dürüstlüğün mü, oy verenlere karşı dürüstlüğün mü, yoksa ülkeye karşı dürüstlüğün mü, nasıl bir dürüstlüktür bu?
Sezer'in seçildiği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partisinin adayını Meclis bahçesinde tartaklatan, Abdullah Gül'ün seçildiği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde henüz daha milletvekilleri mazbatalarını dahi almadan, "Biz MHP olarak Meclis'e gireceğiz ve oyumuzu kullanacağız" diyerek kendisini ve partisini iktidar için 'tavada keklik' durumuna düşüren bir siyâset etme anlayışı nasıl bir dürüstlüktür?
İktidar partisi içindeki dalgalanmalara "AKP içindeki bir parçalanma ülkeyi kaosa götürür" diyen bir siyâset etme anlayışı nasıl bir dürüstlüktür?
Ülkücü aday kıtlığı yaşanıyormuş gibi Antalya'da, Adana eski Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'un yeğeni Ahmet Selim Yurdakul'u, Ülkücülere işkence yapmasıyla bilinen Hasan Özdemir'i ve pek çok yerde buna benzer Ülkücü olmayan, hikmetini Genel Başkan veya kurmaylarının hâricinde kimsenin bilmediği kişileri Meclis'e taşımak nasıl bir dürüstlüktür?
Hiçbir seçim başarısızlığını üstlenmemek nasıl bir dürüstlüktür?
Partisinin iktidarını engellemek nasıl bir dürüstlüktür?
Seçim sathına girildiği zamanlarda bile kitlelerle karşı karşıya gelmeyen, televizyonlara mümkün mertebe çıkmayan bir siyâset etme anlayışı nasıl bir dürüstlüktür?
2 milyon oy kaybını partililerin sandıklara sâhip çıkamamasına bağlayan dürüstlük nasıl bir dürüstlüktür?
Hareketin oy depolarında bir milletvekili bile çıkaramamak ve bunu 'dimdik ayaktayız' diye izah etmek nasıl bir dürüstlüktür?
İstanbul'da bölücü terör örgütü PKK'nın siyâsî kanadı HDP'nin gerisinde kalmak, HDP'den daha az oy almak ve bunu sindirmek, bu durumu Twitter'da başarısızlık olarak niteleyen Sinan Oğan'ı ihraç istemiyle disiplin kuruluna vermek ve ihraç etmek, ihracı mahkemeden geri döndüğünde ise mahkemeyi şâibeli ilan etmek nasıl bir dürüstlüktür?
Meral Akşener'in TBMM Başkanlığı için adının geçtiğini söyleyen gazetecilere sinirlenmek ve "O isim fazla konuşulmaya başlandı" demek nasıl bir dürüstlüktür?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ülkücü/partili adayların telâffuzuna bile tahammül edemeyip, hayatı boyunca MHP'den içeriye adım atmamış, hayatı boyunca bir Ülkücüyle merhabalaşmamış, yolu Ülkücü camianın yanından yöresinden geçmemiş Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday yapmak nasıl bir dürüstlüktür?
Haziran seçimlerinden evvel önündeki başarısızlığı görerek, bu başarısızlığın ardından muhtemel kongre taleplerinin önünü tıkamak için Mart ayında kongre yaparak tüzük değişikliğine gitmek ve olağanüstü kongrelerde Genel Başkan seçiminin önüne geçmek ve dahi Fettahoğulları'ndan aile yâdigârı kalmış gibi Genel Başkanlık koltuğunu sağlama almak nasıl bir dürüstlüktür?
Ve şimdi...
Bu kadar başarısızlığın karşısında kongre talep eden adaylara kimine cemaatçi, kimine ajan, kimine CHP'li, kimine Saray'ın adamı demek nasıl bir dürüstlüktür?
Kendisini de Genel Başkan seçen kongrede seçilen delegenin 547 imzasını hiçe saymak, kongre yerine mahkemeye davet etmek, mahkemenin kongre kararı verme ihtimâline bile tahammül edemeyip mahkemenin kararını uygulamayacağını söylemek, nasıl bir dürüstlüktür?
Twitter tetikçisi vasıtasıyla adaylara, delegeye, Ülkücülere hakaret etmek, racon kesmek, nasıl bir dürüstlüktür?
Bu nasıl ve nice bir dürüstlüktür ki MHP'ye değil, iktidara yaramaktadır, bu nasıl ve nice bir dürüstlüktür ki nimetlerinden MHP ve Ülkücüler değil iktidar yararlanmaktadır, bu nasıl ve nice bir dürüstlüktür ki Ülkücülerden değil, hep iktidardan ve onun havuz medyasından iltifat almaktadır?
Bu bir dürüstlük değil, bir dürüstlük hikâyesidir, hikâyedir yani anlayacağınız!..