Başlattığı bir online kampanya ile Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası organizasyonlardan 5G geliştirme çalışmalarının derhal durdurulmasını isteyen Firstenberg, İngiliz Daily Star gazetesine konuştu.
“İNSANLAR BUNLAR YÜZÜNDEN HASTA OLMAYA BAŞLADI”
5G ile dünya yörüngesine 20 bin civarında uydu konuşlandırılmasının düşünüldüğünü ve Elon Musk’ın kasım ayında 12 bin uydu daha fırlatmak için resmi makamlardan onay aldığını vurgulayan Firstenberg “Dünya çapında her yerde 5G antenleri kuruluyor ve bana gelen raporlara göre şu anda bile insanlar bunlar yüzünden hasta olmaya başladı ve böcek popülasyonu da etkileniyor” dedi.
Firstenberg şöyle konuştu:
“Bu küresel bir felaket olabilir. İlk uydular 1990’ların sonlarında cep telefonları için piyasaya çıktı. Yörüngeye yerleştirilmeye başlandıkları günden itibaren bunlara duyarlı insanlar çok hastalandı. ABD’de ölüm oranı da %5-10 arttı ve bazı kuşların uçamadığı bildirildi. Bunu en çok anlayan insanlar güvercin besleyenlerdi. Kuşlarını bıraktılar ama geri dönen olmadı. Ve bu sadece 77 uydu içindi, bu yüzden 20 binden fazla uydu ihtimalinden çok korkuyoruz.”
4 BİN 857 UYDU VAR
Birleşmiş Milletler Dış Uzay İşleri Ofisi (UNOOSA) verilerine göre Ağustos 2018 itibariyle dünya yörüngesinde 4 bin 857 uydu bulunuyor.
Firstenberg online başvurusunda kablosuz ağların insan sağlığına zararlı olduğunu ve 5G’nin bu zararları çok daha fazla arttıracağını öne sürüyor.
Firstenberg başvurusunda şu ifadelere yer veriyor:
“5G, hâlihazırda telekomünikasyon için kullanılan 2G, 3G ve 4G şebekelerinin ürettiği radyo frekansı (RF) radyasyonuna maruz kalmayı büyük ölçüde artıracak. RF radyasyonunun insanlara ve çevreye zararlı olduğu kanıtlandı. 5G’nin konuşlandırılması aslında insanlık ve çevre üzerinde bir deney ve bu uluslararası hukukta suç olarak tanımlanır.Yaygın olarak inkâr edilmesine rağmen, radyo frekansı (RF) radyasyonunun yaşama zararlı olduğuna dair kanıtlar zaten çok fazla. Hasta ve yaralı insanların birikmiş klinik verileri, çok çeşitli canlılarda DNA, hücreler ve organ sistemlerinde meydana gelen hasarlar ve modern uygarlığın başlıca hastalıklarının (kanser, kalp hastalığı ve diyabet) elektromanyetik kirliliğin bir sonucu olduğunu gösteren epidemiyolojik kanıtlar bir araya geldiğinde; 10 binden fazla hakemli araştırmaya dayanan büyük bir literatür oluşturuyor.”
Ancak birçok ana akım bilim insanı bu iddiaları reddediyor ve telefonlardan kansere neden olan radyasyonun kesin bir kanıtı olmadığını düşünüyor.
Dünya Sağlık Örgütü, yirmi yıldan uzun bir süredir yapılan çalışmalara rağmen cep telefonlarının neden olduğu zararlı etki kanıtı bulunmadığını belirtiyor.
“KANSERE KARŞI EN UCUZ YÖNTEM ‘ÖNLEM ALMAK’”
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, geçen yıl dünyada 18,1 milyon insana kanser teşhisi konulurken, 9,6 milyon insan da kanserden hayatını kaybetti. Bursa Medicana Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Direktörü Prof. Dr. Kayıhan Engin, kanserin önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizdi ve erken teşhisin önemini vurguladı.
Obezite ve sigaranın kansere yakalanmayı kolaylaştırdığını belirten Prof. Dr. Engin, kanserle mücadelede en ucuz yöntemin de kanseri önlemek olduğunu belirterek, “Kanserle mücadelede en ucuz yöntem önlem almak ya da erken tanınmasını sağlamak. Bunun için bir takım taramalar var ve hastanın bedeninin iyi tanıması önemli, ayırt edici bazı belirtilerde doktora gitmesi önemli” dedi.
“ERKEKLERDE AKCİĞER, KADINLARDA MEME KANSERİ BİRİNCİ SIRADA”
Erkeklerde en sık görülen kanser türlerini sıralayan Prof. Dr. Engin, dünyada erkeklerde en çok prostat kanserinin görülürken, ülkemizde ise akciğer kanserinin erkeklerde birinci sırayı aldığını açıkladı ve sözlerine şöyle devam etti:
“Dünya geneline baktığımızda erkeklerde prostat kanseri daha çok görülmektedir. Fakat prostat kanserinde ölüm oranı akciğer kanserine göre oldukça düşük. Çünkü prostat kanseri genelde erken yakalanabiliyor ve tedaviyle büyük ölçüde tedavi ediliyor. Akciğer kanserinin erkeklerde görünme sıklığı ülkemizde belki de birinci sırada. Buradaki olay genellikle erken dönemde belirti vermemesinden dolayı çoğu hastada ileri evrelerde fark edilmiş oluyor. Bu nedenle de cerrahi şansını kullanamıyoruz. Radyoterapi ve kemoterapiyle devam etmek zorundayız.”
Kadınlarda en sık görülen kanserin ise meme kanseri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Engin, erken tanı ile meme kanserinde tam olarak iyileşme şansını yüzde 95 arttırdığının altını çizdi. Prof. Dr. Engin, “Kadınlarda da en sık meme kanseri görülüyor. Toplum geliştikçe, kendi kendine muayene, mamografi yöntemleri işin içine girdikçe kanser çok daha erken evrelerde yakalanabiliyor. Meme kanserinde erken evrede yakalanmasının önemi büyük çünkü tedavi oranı yüzde 95’e kadar varabiliyor. İstatistikler Batı’da böyle ancak ne yazık ki ülkemizde henüz o durumda değiliz. Zaman içinde bunun da olacağını düşünüyorum” diye konuştu.
“ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ”
Prof. Dr. Engin kanserin önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizerek erken teşhisin önemini vurgulayarak şunları söyledi:
“Sigara kullanımı, hava kirliliği gibi nedenler akciğer kanserini etkiliyor. Hasta ne kadar geç gelirse bizim de yapabileceklerimiz sınırlı oluyor. Burada duyarlı olmak önemli. Biz biliyoruz ki kanserlerin 3’de 1’i sigaraya bağlı. 3’de 1’i ise beslenmeyle ilgili. Obezite zaten günümüzün konusu. Şişmanlığın kolaylaştırdığı birçok kanser türü var. Bu sigara ve beslenme konusunda tam olarak önlemlerimizi alabilirsek kanser önlenebilir bir hastalık. Kanserin ya önlenmesini sağlamalıyız ki en ucuz yöntem bu ya da erken teşhis edilmesini sağlamalıyız. Bunun için bir takım taramalar var ve hastanın bedeninin iyi tanıması önemli, ayırt edici bazı belirtilerde doktora gitmesi önemli.”
“DOĞRU KULLANILDIĞINDA RADYASYON ETKİN BİR TEDAVİ”
Engin, radyasyon tedavisinin doğru şekilde kullanıldığında etkin bir tedavi yöntemi olduğunu açıkladı. Teknolojik gelişmelerle birlikte radyasyon tedavisinde görülen yan etkilerin de ciddi bir oranda azaldığını açıklayan Engin sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Radyasyon tedavisi özellikle kanser tedavisinde 3 temel tedavi yönteminden biridir. Radyasyonun ismi korkutucu olabilir ama doğru biçimde doğru yerde verildiği zaman etkin bir kanser tedavi yöntemidir. Son zamanlarda bu konuda teknolojik gelişmelerle ve bunların doğrudan yansımasıyla radyoterapi de büyük gelişmeler olmuştur. Radyoterapide bizim en çok korktuğumuz durum tümör çevresindeki dokuların zarar görmesidir. Ancak teknolojik gelişmelerle bu durum çok minimize edilmiştir. Bundan 10-15 yıl önce görünen yan etkilerin hiçbiri görülmemektedir. Radyoterapi birçok konuda kullanılabilir, örneğin bazı durumlarda cerrahi sonrası tamamlayıcı tedavi olarak kullanılabilir. Bunun anlamı, örneğin meme kanserinde hastalığın geri gelmemesi için etkindir ve bu aynı zamanda memenin de korunmasını sağlayan, memenin alınmadan tedavi edilebileceğini gösteren bir yöntemdir. Bazı durumlarda hastanın tercihi ya da hastalığın evresi dolayısıyla cerrahi tedavi devre dışı kalabiliyor. O zaman kemoterapiyle birlikte ya da yalnız başına kür amacıyla kullanılabilen bir yöntemdir. Örneğin nazofarenks kanseri gibi bazı tümörlere tek başına tedavi sağlayabilen bir yöntemdir. Bunların dışında birçok hasta da semptomların giderilmesi için kullanılabilir. Hastalığın ilerlediği hastalarda bazen ağrı kontrolü bazen kanama kontrolünde kullanılabilir. Bazı durumlarda da organ koruyucu olarak kullanılabilir. Örneğin meme kanserinde tüm memenin alınmasındansa yalnızca kitlenin çıkarılıp üzerine radyoterapinin eklenmesiyle eşdeğer sonuçlar elde edilebilmekte. Bunun dışında gırtlak kanserinde ses telleri alınmadan bu tedavi yapılarak hastaya hem konuşma şansı verilmektedir hem de kür sağlanmaktadır.”