500 milyon dolar, “başarılı çekilme” rüşveti mi?..
Gerçek gazeteciler algı yöntemleriyle değil, gerçekler üzerinden haber yapar!. Hatırlayın!.. Bölgede IŞİD saldırılarının en yoğun olduğu günlerde, Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun düşmemesi ve Türk toprağının terk edilmeyip sonuna kadar savunulması için karakoldaki askerler çekilip, “başarılı bir operasyonla” bordo bereliler olarak bildiğimiz özel kuvvetler yerleştirilmişti. Ve “gerekirse bordo bereliler yıllarca değişmeden orada kalır. Süleyman Şah’a en ufak bir taciz atışı dahi olsa misliyle karşılık verir. Karadan 30 dakikada, havadan 2 dakikada gider dünyayı kafalarına yıkarız” denilmişti.
Küçük (!) ayrıntıyı atlamamak gerek. Tablo o gün böyle iken, Recep Erdoğan ve destekçilerinin 10 Ağustos Cumhurbaşkanı seçimi için milliyetçilerin oylarına ihtiyacı vardı. Eh!.. 7 Haziran’a az bir süre kala hâlâ yok mu?.. Tabii ki var. YPG/PKK’nın operasyon sırasında TSK birliklerine 5 kilometre güvenlik koridoru açtığı gerçeği ortada kabak gibi dururken, Süleyman Şah Saygı Karakolu için YPG kontrolünde Öcalan/PKK paçavralarının dikili Suriye Eşme’si seçilirken, şanlı çekiliş destanı neden yazılıyor? Yalama yalakalar ekranlarda neden boy gösterip “başarılı çekiliş”e methiyeler düzüyor?.. Bayrak indirilmedi masalları Amerikanvari propaganda yöntemleri ile neden servis ediliyor?..
Şimdi durum biraz daha faklı. Yine milliyetçilerin oylarına ihtiyaç duyuluyor ama ortada Hakan Fidan’ın, bebek katili Öcalan ile vardığı mutabakat; ikinci Oslo skandalı var. Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun boşaltılması için Bakanlar Kurulu’nda alınmış bir karar ve TSK’ya yapılan büyük baskı Ankara’da herkesin bildiği gerçek. Ve Hükümetin algı operasyonunda kullandığı “Musul sendromu”... Dikkat ederseniz, operasyon günü Milliyet gazetesinin manşetinde Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz’ın ağzından “Prangaya vurulduk” haberi servis edilmişti. İyi bir ön algı operasyonuydu.
Perde arkası gerçekleri daha da açalım;
Süleyman Şah Saygı Karakolu’na 8 aydır ulaşılamıyordu. Bayrak Garnizonu olarak bilinen GES komutanlığının MİT’e devriyle birlikte sınır ötesi istihbarat da MİT’e devredilmişti. Dolayısıyla MİT’ten 8 ay boyunca “güzergâh güvenliği” konusunda istihbarat gelmesi gerekiyordu. Gelen istihbaratlar üzerine 4 kez denenmek istenen askerin nöbet değişimi gerçekleşmedi, yaşanan güvenlik sorunları nedeniyle ertelendi. Son olarak iki ay önce, MİT geçiş güzergahında IŞİD ve Suriyeli muhaliflerin bulunduğu 12 noktada yerel unsurlar üzerinden “para dağıtarak” güvenliği sağladı. Malatya ve Konya’dan havalanan jetlerin sağlayacağı güvenlik sonrası, sınıra giden değişim birliğinin hareketi sağlanacaktı. Uçaklar havada, değişim birliği sınırda 8 saat bekletildi. Ancak, MİT’in hesaplamadığı farklı gruplar devreye girince, yine yol güvenliğinin sağlanamamasının üzerine değişim gerçekleşemedi. Sonuç olarak, karakoldaki asker bir nevi kendi kaderine terk edildi. Bu arada, TSK’dan sürekli boşaltma planlarının hazır tutulması istendi. Terör örgütü PKK’lı katil Cemil Bayık’ın yaptığı, “IŞİD, Süleyman Şah’ı, karakol olarak kullanıyor” açıklamasının ardından “Musul sendromu” baskısı ağırlaştırıldı. “Seçim öncesi karakola yapılacak bir provokasyonun ve verilecek zayiatın, Hükümete ve TSK’ya çok ağıra mal olacağı” Genelkurmayın üstüne kâbus gibi çökertildi. Hükümet, seçim öncesi IŞİD’in orayı işgal etmesi, askerlerimizi şehit etmesi gibi bir vahim hadisenin yaşanmasıyla birlikte zor duruma düşüleceğini ileri sürerek, tekrar harekete geçti. Bu kez, IŞİD ve muhaliflerle anlaşmak yerine Kobani’yi IŞİD’den temizleyerek bölgede ivme kazanan PKK’nın gözde Suriye kolu YPG’ye başvuruldu. Zaten AKP Hükümeti, 6-7 Ekim’de Türkiye genelinde PKK yanlılarının düzenlediği Kobani eylemleri üzerine, eylemlerin durdurulması ve “Çözüm Süreci”nin devamı karşılığında YPG’ye silah ve mühimmat desteği ile Barzani tarafından gönderilecek peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçişine müsaade etmişti. Kamuoyunu alt hazırlık çalışmaları zaten başarı (!) ile yapılmıştı.
7 Haziran’a kadar Kandil’i memnun edecek bundan daha güzel bir jest yapılabilir miydi?..
“Serok Ahmet”in stratejik derinliğinde boğulan Türkiye’nin gerçek halinden bir haberi daha gündeme taşıyalım. Operasyon için geri sayımda “Kobani kantonu” ndan teröristlerin Ankara’da cirit attığı günlerde Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani de başkentte ağırlanıyordu. Barzani’nin dönüşünden sonra kendilerine yakın Rudav’da çıkan haber;
“Erbil (Rûdaw) - Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin memur maaşlarını temin etmek üzere Türkiye’den 500 milyon dolar getirdiği bildirildi.
Değişim Hareketi’nin (Goran) Irak Parlamentosu’ndaki Grup Başkanı Hoşyar Abdullah, dün Erbil’de Başbakan Neçirvan Barzani ile Kürt temsilcileri arasında gerçekleştirilen toplantının gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Rûdaw’a konuşan Hoşyar Abdullah, Başbakan Neçirvan Barzani’nin Kürdistan Bölgesi memur maaşlarını temin etmek üzere geçtiğimiz hafta Ankara’ya yaptığı ziyarette Türkiye’den 500 milyon dolar getirdiğini ifade ettiğini belirtti.”
Hesap sorulamayan, yol geçen hanına çevrilen Türkiye’de “yok mu bunun hesabını soracak kimse” diyeceğim çok komik olacak!..
Acaba bu para Barzani’ye niye verildi?..
Yoksa; yeni bir karakol yapımı için ihtiyaç duyulan arsa karşılığı mı?!..
Yoksa; AKP-Kandil-Barzani üçgeninde yeni devreye sokulacak bir projenin rüşveti mi?
Nasıl oluyor da Türkiye uçağa 500 milyon dolar yükleyip gönderebiliyor?.. Bu hangi devlet geleneğinde var?..
Yoksa; 500 milyon dolar “başarılı çekilme”nin rüşveti mi?
Belli ki; çapulcu peşmergeden sonra PKK/YPG ile müttefik de olduk.
Belli ki; “başarılı çekilme” KKTC ve ardından da ikinci Oslo mutabakatında verilen sözün gereği Doğu ve Güneydoğu’da devam edecek.
Asıl merak ettiğim soru ise;
Başarılı çekilme bin yıl sürer mi?..
Ha bir de; AKP kulislerinde Recep Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun karargâhtaki operasyona komuta ettiği fotoğraflarının servis edilmesine çok bozulduğu söyleniyor...