49 yıl önce Davut Sularî, Yaşar Reyhanî ve Bayburtlu Celali...
Yıl 1968... Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi 1. sınıf öğrencisiyim. Fakültenin kocaman anfisinde arkalarda güçlükle yer bulmuşum. Sahneye o devrin iki dev âşığı geliyorlar, Erzincan Tercanlı Davut Sularî ve Erzurum Hasankaleli Yaşar Reyhanî. Önce deyişler, taşlamalar söylüyorlar, sohbet ediyorlar aralarda, nükteler yapıyorlar. Sularî'nin Sivas katliamında ölen kızı Edibe Sularî de orada, o da solo türküler, deyişler sunuyor.
Derken sıra atışmaya geliyor. Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu "ayak" veriyor ve başlıyor kıran kırana atışma.
Bu atışma kayda geçirilmemiş sanırım, çünkü bunca yıl geçti aradan, hiçbir yerde rastlayamadım. Ben bu atışmanın en ilginç yerlerini önce belleğime sonra da kâğıda kaydetmiştim. Bunları ilk kez bugün gün yüzüne çıkarmaktayım.
Evet Sulari desin önce:
Sularî:
Adam odur bir söz ile uyana
Dürüst ol, çekme o yana, bu yana
İyi kaçtığını söylediler bana
Tavşan ederim de izlerim seni
Reyhanî, Sularî'nin bu dörtlüğüne gülümsedi zekice ve şöyle taş attı ona:
Sen kazı koz, gelini kız edersin
Lafa kalsa taşları toz edersin
Bilirim tavşandan çok hazzedersin
Tavşanı yedirir gözlerim seni
Sularî, Alevi ya, "tavşan" yememelerini ima ediyordu Reyhanî. Sularî'den ilginç bir yanıt geldi:
Tavşan adet görür, kadın sayarız
Kadın baş tacımız, onlarla varız
Sazlanır da buralara çıkarız
Pisin dökülmesin bezlerim seni
Taşlama ustası Reyhanî de şanına uygun biçimde karşılık verdi:
Vay vay Bektaş'a da bakınız hele
Eli vuruk dolu, attığı gele
Ürkek tavşan olup düşersin çöle
Nişanı alır da gezlerim seni
Ne yazık ki, bu kadarı aklımda. Bu kadarı ile de Halk Edebiyatına önemli bir hizmette bulunduğumu sanıyorum.
Bayburtlu Celalî'nin "Karşı Yatan Ulu Dağları"
Bayburtlu Celalî (1850-1915), güçlü bir halk ozanıdır, kalem şuarasındandır (yani saz çalıp söylememiştir). Erzurumlu Sümmanî ile çağdaştır ve de dosttur. Sümmanî Bayburt'a kadar gelip onunla buluşmuş ve bir şiirinde ona "Aşkın Nehri" demiştir:
"Hafız gider isen Bayburt şehrine/İnşallah dalarsın ilmin bahrine/Sümmanî'den selam aşkın nehrine/Tapşır Celalî'ye emanetimiz"
Celalî'nin aşağıya aldığım şiiri, Yunusça, Dede Korkutça bir şiirdir ve 19. Yüzyıl halk ozanlarımızda az görülen bir dil ve biçem ile yazılmıştır.
"Karşı yatan ulu dağlar/Kar kusar bellerin senin/Yazın kışın belli olmaz/Sert eser yellerin senin
Suyun bir kumsaldan kaynar/İner düz ovayı boylar/Şarıl şarıl akar çağlar/Serindir sellerin senin
Çiğdemin menekşen kokar/Güzeller göğsüne takar/İçinde sunalar oynar/Derindir göllerin senin
Dağın çiçekle dolmasın/Umarım yaylan olmasın/Yad ilden avcı gelmesin/Bağlansın yolların senin
Celali der tuzak kurdun/Pusularda sindin durdun/Yahşı yerden yaman vurdun/Kırılsın ellerin senin"