4+4+4 ve maarifin gerçekleri
Eğitim, Yaradan’ın insanına şekil ve şahsiyet vermektir. İnsanı yetiştirmek tarih boyu eğitimin temel uğraşısı olmuştur. Spor ile fiziki varlık şekillendirilirken anlayan, idrak eden, karar veren, sorumluluk alan insanı yetiştirmek için çok düşünülmüş pek çok modeller kurulmuş, uygulanmıştır.
Geçtiğimiz haftalar Türkiye’de 4+4+4 çok konuşuldu. Daha, çok konuşulacak. Bütün karşı konuşmalara rağmen hükümet tepeden inme kanunu çıkarttı...
Burada öncelikle bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Sayın Başbakan gündem tayininde fevkalade maharetlidir, 4+4+4 politikası sayesinde pek çok ciddi mesele hasıraltı edildi. Suriye gündemde alt sıralara düştü. İran’la ilişkilerimiz ABD’nin lehine Türkiye’nin fevkalade aleyhine gelişiyor.
İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan Akdeniz’de petrol-doğal gaz arama anlaşmalarından askeri manevralara uzanan devamlı gelişen işbirliği içindeler.
Akaryakıt, doğal gaz öncülüğünde zamlar sağanak gibi geliyor. Bunları ve daha nicesini duman altı etmeyi Sayın Başbakan, (4+4+4) eğitim kanunu ile başardı.
Aklıma hemen bir ilimizdeki seçim geliyor. Adaylar neler yaptıklarını, neler yapacaklarını anlatırken sıra bir dönem Meclis’te bulunan adaya geliyor. Cevabı çok kısa: “Ben de sizin dininizi savundum, korudum” diyor.
Aynen bu mantıkla hareket edilmiş; dış politikadaki çok tehlikeli gelişmeler, ekonomideki yatırım ve üretim sorunları bir kenara itilmiştir. İktidar her şeyin çaresini 4+4+4’le nesilleri nasıl koruyacağı beyanı ile karşılamıştır.
Tartışmaları takip edebildiğim kadar Maarif hayatımızla ilgili meseleler ne yazık ki gündeme gelmedi, getirilmedi.
Bize göre öncelikle dil konusu ifade edilmelidir. Dünya üzerinde müstemlekeler hariç kendi dilini ikinci plana düşüren bir ‘Maarif Politikası’ sadece bizdedir. Kültür emperyalizminin gönüllü köleleri, yabancıların baskılarına boyun eğdiler ve düşman oyunlarını fark edemediler.
Ne yazık ki ülkemizde yabancı dil eğitimi yabancı dille eğitim olmuştur.
1952’de Ankara Yenişehir Lisesi, Oxford Üniversitesi Arkeoloji Profesörlerinden Brown’un gayreti ile “Yabancı Dille Tedrisat”a dönmüş ve 20 sene sonra bu adam memleketi lehine gerçekleştirdiği azimli çalışma sebebiyle Kraliçenin madalyasına layık görülmüştür. Bugün ise kolejlerin sayısı alabildiğince artmıştır. Türkçe eğitim yapan lise ve üniversitelerimiz psikolojik baskı altındadır. Şartlar onları da yabancı dille eğitim hazırlığına zorlamaktadır. Bu satırların yazarı yabancı dile karşı değildir. Nitekim Sorbonn Üniversitesi’nde hazırlamış olduğu tez sebebiyle doktor unvanına layık görülmüştür. Fransızcadan Türkçeye kazandırdığı üç önemli eser pek çok kere yayınlanmıştır.
Bugün Türkiye’de Lozan Antlaşması gereğince; yeniden yabancı okullar açılamaz. Ancak bizim gafletimizi çok iyi kullanan emperyalist merkezler bu işi bize bizim paramızla yaptırmaktadır.
Bu kurumların perdelerini biraz aralarsak ürkütücü tablolarla karşılaşırız. Mesela ODTÜ’nün her fakültesinde araştırma birimlerinin başındaki profesörün Amerikan tâbiyetinde olması hükmü, nizamnamede yer almıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde âdeta Türkçe konuşmak yasağı vardır. Osmanlı Tarihi dahi, bir İngiliz’in yazdığı kitaptan okutulur.
Her şeyden evvel “insan yetiştirme düzenimiz”in beyni olan maarifi düşman işgal zihniyetinden kurtarmak lazımdır.
Özetlersek; eğitim hayatımızla ilgili bu kanunun milli dil dikkati ve hassasiyeti yoktur. Maarifin muhtaç olduğu milli felsefe ele alınmamıştır. Bizim insanımız bizim felsefemizle yetişir. Tedrisat, eğitim sistemi; bu toprağı seven, O’nun dertlerini bilen bu dertlere çare bulmayı düşünen bizim insanımızı yetiştirmelidir. İlim ve iman sahibi, ahlak ve faziletle taçlanmış insan yetiştirmek hedefimiz olmalıdır.
Eğitimin itici gücü, ışığı öğretmenlerdir. Öğretmen yetiştiren kurumlar, öğretmen okulları kapatılmıştır. Ne yazık ki her birimizin hayatında büyük yeri olan o muhteşem ve mübarek insanlardan bugün mahrumuz. Öğretmen okulları, ilkokuldan liseye adam yetiştiren çok önemli kuruluşlardı. Büyük hedeflere büyük rehberlerle erişilir. Öğretmen, rehber insandır. O olmadan çocuğu, genci, insan olmaya götürmek mümkün değildir. İşin özü öğretmen yetiştirmektir. Ne yazık ki konunun bu çok ciddi yönlerini düşünen bir siyasi iradeden mahrumuz. İdeolojilerle toplumun sorunlarına bakmak daima karar vericileri körlüğe götürür.
Tarih, sadece ben haklıyım diyenleri affedilmez bir biçimde haksızlıkla mahkûm ediyor. Unutmayalım; bu gençlik bizim, bu vatan bizim, onlara sarılalım, sahip olalım. İhtiraslarımızı peşin hükümlerimizi aklımızın gerisine çekersek hakikati göreceğiz...