30 yıl Erbakan, 10 yıl cemaat, şimdi de Apo!
30 yıl Necmettin Erbakan tarafından aldatılan!.. Bunu itiraf etmese de 30 yıl sonra ‘gömlek’ değiştirip başka parti kurarak bu aldatılmanın gereğini yapan!..
10 yıl cemaat tarafından aldatılan!.. “Ne istedilerse verdik” denilecek kadar içli dışlı olunmuş yapı hakkında daha sonra ‘paralel çete’ suçlaması yapan!..
Ülkeyi tek başına yönetirken “Ben bu dâvânın savcısıyım’ diyecek kadar ileri gitmişken şimdi Ergenekon, Balyoz ve diğer dâvâlarla ilgili “Meğer aldatılmışım” diyen!..
Açılım sürecinin Türkiye aleyhine patlamasıyla birlikte terörist başı Abdullah Öcalan tarafından aldatıldığını öne sürebilecek olan!..
Böyle birisi tarafından yönetiliyor ülke...Daraldığı yerde çok rahatlıkla ‘aldatıldım’ diyebiliyor...itiraflarına baktığımızda ömrünün yarısından fazlası aldatılmayla geçmiş!..
Şahsen katılmamakla birlikte farzedelim ki hepsi doğru ve gerçekten sürekli aldatılmış...O zaman soru şu: En büyük özelliği aldatılmak olan, kandırıldığını kendisi ancak yıllar sonra anlayabilen, tuzağı veya kumpası öngöremeyen, olayları ve çevresini doğru okuyamayan birisinin ‘devlet yönetme yeterliliği’ olabilir mi?
***
Hemen hemen hiçbir sırrı kalmamış...İçeriden ve dışarıdan sürekli dinlenmiş...Sadece kendisi değil, aile fertleri, yakınları, siyasî ve ticarî paydaşları da izlenmiş...Sayelerinde ‘özel sırlar’ değil, ‘devlet sırları’ da hem örgütlerin hem de devletlerin işportasına düşmüş...
Ülke o hale gelmiş ki, Türkiye’yi dinleyen istihbarat örgütleri ve devletleri bunu inkâr etmek ihtiyacı bile hissetmiyorlar!.. Türkiye’nin devlet sırları ‘evrensel kamu malı’na dönüşmüş neredeyse!.. Sanırsınız uluslararası istihbarat işine giren üçüncü dünya ülkeleri işe ‘Türkiye stajı’yla başlıyorlar!..
En büyük görevi başkalarına ait sırları elde etmek olan kendi istihbaratımız, çok özel görüşmelerinin kayıtlarını sıcağı sıcağına internette kamuya açık bir şekilde izleme şansına sahip!.. Sır güvenliği konusunda o derece şeffafız yani!..
‘Aldatılma rekortmenimiz’ bu yapının da en büyük teminatı!.. O soruyu bir başka şekilde soralım o zaman: Özeliyle ve devletle ilgili bütün sırları düşman veya yabancı örgüt ve devletlerin eline geçmiş birisinin ‘devlet yönetme yeterliliği’ olabilir mi?
O kişinin masada ’dış tehdit ve telkinlere açık olma potansiyeli’mi daha büyüktür yoksa ‘millî ve bağımsız kalabilme’ ihtimali mi? Yani konu basit bir ‘adlî zaafiyet’ midir veyahut da ‘millî güvenlik’ meselesi mi?
Aldatılmak -itiraflara dayalı biçimde- kronikleşmişse bundan sonra aldanılmayacağının ve devletin bu hâlden dolayı hayatî derecede darbe yemeye devam etmeyeceğinin garantisi nedir? Bu yaştan sonra bu problemin tedavisi var mıdır? Yediği ‘kozmik darbeler’den sonra sarsıntı geçiren devletin buna tahammül gücü kalmış mıdır?
***
Sürekli aldatılmak... Aldatılmadığı hâlde aldatıldığını söylemek... Aldatılma korkusuyla yaşamak... Mağdur edebiyatını sürdürebilmek için aldatılmış olmaktan bile medet ummak...Her neyse, hangisi doğruysa, hepsi ülkeye zarar...
Tıpkı sürekli izlenmek ve dinlenmek ya da izleniyor ve dinleniyor olduğunu düşünüp o psikoloji içinde herkesten şüphelenerek kararlar vermek gibi... Bu kişi gerçekten ‘ülke yönetme yeterliliği’ne sahip midir?
30 yıl Erbakan, 10 yıl cemaat, şimdi de Apo... Ne çok şey anlatıyor değil mi?