Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

30 Mart’ta kim kazandı?

Doğrusu 30 Mart itibarıyla ortaya çıkan seçim sonuçlarını AKP’li olmayan kesim beklemiyordu. Halkın AKP iktidarının her türlü dayatma, baskı, beyin yıkama, tehdit, ödül ve korkutma uygulamalarına karşı ciddi bir mesaj vereceğini bekleniyordu. Seçmen bu mesajı vermediği gibi aksine AKP’nin kudret elitine ‘durmak yok yolmaya devam et’ mesajı da verdi.
Manzara ürperticidir. İlk kez bir hükümetin dört bakanı yolsuzluk ve rüşvet iddiasına muhatap olarak görevlerinden istifa ettiler. Tayyip Erdoğan ve evlatları hakkında onlarca iddia ortaya atıldı.
AKP bu durumda hesap verecek yerde hesap sormaya kalktı. Twitter’i yasakladı, interneti sansürledi, yargıçları dağıttı, emniyet güçlerini sürdü. TBMM’ye gelen bakan fezlekelerini ise önce iade etti sonra da soruşturmadan kaçırdı. Bunları sorgulayacak ne bir savcı ne de Tayyip Erdoğan’a bunları soracak bir gazeteci çıktı.
Yolsuzluk, rüşvet, güç zehirlenmesi, kendini beğenme, halkı kamplaştırma ve nihayet suçüstü yakalanma telaşı içinde AKP iktidarı alabildiğine sertleşti. Yolsuzluk soruşturması hukuki zeminden kaydırılarak siyasallaştırılmıştır. Yerel seçim, yolsuzluk iddialarına karşı adeta bir referanduma dönüştürüldü. Yolsuzluğu yargılamak yerine aklamak bir amaç olarak devreye sokuldu. Sandık yolsuzlukları, kokuşmuşlukları ve rüşvetleri aklama aracı olarak kullanıldı.
Aslında seçmen mevcut şartlardaki tercihiyle Tayyip Erdoğan’ın sert, sivri, kutuplaştırıcı ve gerici dilini ödüllendirmiş oldu. Tayyip Erdoğan da halktan aldığı bu destekle balkondan ‘Suriye ile savaş halinde olunduğunu’ ve ‘inlere girileceğini’ açıkladı.
Gırtlağına kadar yolsuzluk çamuruna gark olmuş olan bir iktidar nasıl olur da yapılan seçimlerden etkilenmez? Muhtemelen AKP’ye oy verenlerin yolsuzluk ve rüşvet görüntülerine verdiği anlam muhalefetin bu yolsuzluğa yüklediği anlamdan farklıdır.
Diğer yandan geniş kitlelerin ortaya dökülen onca yolsuzluk görüntüsünden ve iddialarından etkilenmemesi nedensiz değildir. Zira kitlelerin kamu maliyesiyle ilgili yolsuzluklara duyarlılığı, ülkelerin gelişmişlik düzeyleriyle yakından ilişkilidir. Ekonomik krizin olmadığı yerlerde halkın, yolsuzluklara fazla tepki göstermediği bilinmektedir. Kitleler siyasi sonuçların, ekonomik istikrarı bozmasına izin vermemektedir. Türkiye gibi ülkelerde yolsuzluk, ekonomik krizle birlikte ortaya çıktığında halktan büyük tepki görmektedir. Ortaya çıkan seçim sonuçları belli ölçüde bu süreçle ilgilidir.
Başbakan Erdoğan’ın 17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun hemen ardından konuyu “komplo”, “darbe” ya da “paralel yapı” bağlamında ele almasının da seçmen kitlesi üzerinde bir karşılığı olmuştur.
Tayyip Erdoğan’ın ürettiği sanal tehdit algısı, taraftar kitlelerde “kenetlenme” duygusu yaratmıştır. Bu yüzden tehdit algısı özellikle abartılarak dikkatler, yolsuzluklar üzerinden komplolara kaydırılmıştır. Bu durum, AKP’nin her yere sızmış olan Haşhaşiler’e karşı önlem alıyoruz gerekçesiyle otoriter ve yasakçı tavrına da gerekçe kazandırmıştır.
Sorulması gereken soru şudur: Tayyip Erdoğan’ın sandıktan çıkardığı oyun, yolsuzlukları “sıfırlamaya” yetip yetmeyeceğidir?
Dahası; acaba AKP’nin seçim zaferi, ayakkabı kutularından çıkan dolarları aklayabilecek mi, ya da seçim sonuçları Bakanların fezlekelerdeki iddia ve ithamlarını yok edip etmeyeceğidir?
Böyle bir şeyi hiç kimse beklememelidir. 30 Mart sonrası yolsuzluk, rüşvet ve yozlaşma tartışmaları bütün hızıyla devam edecektir. Bu bağlamda bugünden sonra Türkiye’yi çok daha zor ve bunalımlı günler bekliyor. AKP iktidarının yönetiminde Türkiye’nin ufkunda bir gerilimden diğerine savrulmayacağına dair herhangi bir iyimserlik belirtisi görülmemektedir.
Bu noktada 30 Mart seçimlerinin galibinin kim olduğu sorusuna net bir cevap vermemiz gerekir. 30 Mart seçimlerinde değer temelli siyaset kaybetmiştir. Daha doğrusu Türkiye kaybetmiştir. Kazanan ise yoz ve yolsuz siyaset olmuştur. Güç ve otoriter baskı kazanmış, ahlaki ve idealist duruş ise kaybetmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları